ANA SAYFA

21 Ocak 2016 Perşembe

Müslümanlıktan vazgeçme ânı

Genel olarak bir dinden vazgeçme ânı olsaydı konu, başka bir şey yazacaktım ama özelde Müslümanlıktan vazgeçme ânı olunca bir anım geldi aklıma. Bunu da ilk defa burada dillendiriyorum.

15 yaşına kadar inanırdım Allah’a. 15 yaşım, pek çok şey için dönüm noktası oldu bende. Tanrıyı sorgulamaya başladım ve bir süre sonra olmadığını anladım. İnanmanın da inançsızlığın da ne olduğunu iyi biliyorum. Çok ukala bir söylem olacak belki ama, güçlü ve dayanıklı bir kişiliğim olduğunu düşünürüm. Tamam, tevazu yapmayayım gereksiz; bunu bilirim. Din söz konusu olduğunda, bireyin düşeceği boşluğun da öyle pek kolay kaldırılamayacağını biliyorum.

20'lerin başlarındayım. İnancı falan çoktan kaldırıp atmışım. Çocukluk arkadaşım ve hayattaki en yakın dostum da son derece dindar bir ailenin aynı derecede dindar bir oğlu. Hatta bu cemaat dershanelerine falan gidiyordu üniversiteye hazırlanırken. Kazanınca da ışık evlerinde kalmaya başladı.

Bu arkadaşın oturduğu ev, bizim o zamanki dükkânın hemen üstünde. Ben de yazları dükkâna gidiyorum babama yardım için. Arkadaşım Cuma namazlarını asla kaçırmaz, 30 gün orucunu da hep tutardı.

Bir gün geldi dükkâna, günlerden cuma. Yüzü beş karış.

- N'oldu lan?

+ Hiçbir şey iyi gitmiyor hayatımda. Yukarıdakiyle de problemliyim artık.

- O ne demek?

+ Galiba Allah yok oğlum. Sen haklıydın.

Bu arkadaşla da o kadar çok tartışmıştık ki o yaşlarda Allah’ın varlığını ve yokluğunu. Birbirimizi ikna etmek için saatlerce konuşurduk. Ben Müslüman olsam o sevinecekti, o ateist olsa ben. Hıyarlık değil, sadece ergenlik. Doğaldı bunlar. Ama o günkü yüz ifadesini, aradan geçen 16-17 seneye rağmen unutmuyorum. Şunu biliyordum; dostum eğer inancını yitirirse, ayakta duramazdı kolay kolay. O kadar güçlü değildi o yaş için.

- Her şey ters gittiği için mi şüpheye düştün?

+ Lan, Allah olsa ben bu kadar sıkıntı yaşar mıydım? Adalet mi bu?

- Hani sınavdaydın?

+ Sikerim böyle sınavı!

- Allah senin itikadını denemek için zor veya çalışmadığın yerlerden sorar bazen. Her şey iyi giderken inanmak kolay. Tam şu durumunda imanını korursan başarıyla geçersin o sınavdan.

Yüzü allak bullak oldu. Aslında çok değil, 2-3 cümleyle gitseydim üzerine, o son kalan inanç kırıntılarını tamamen yok edebileceğimi biliyordum. Ama sonrasında mutlu olmayacağını da. Bunu anlamak için onu tanımak gerekir.

+ Yanlış bir şey mi yapıyorum?

- Göreceğiz... Cumaya ne kadar kaldı?

+ On beş dakika.

- Camiye git oğlum. O namazı kaçırma. Çıkışta gel yine. Bir daha konuşuruz.

İki arada bir derede, ikircikli bir ifadeyle baktı yüzüme. Sandalyeden kalkacak gibi oluyor, sonra yeniden oturuyordu.

- Oğlum git. Son bir defa git en azından. Bir şey kaybetmezsin.

Ayağa kalktı. Önce yüzüme, sonra saatine baktı. Koşarak çıktı dükkândan. O gidince ben de kitabıma daldım; Felsefenin Temel İlkeleri. Cuma bitimi geldi. Yüzünde müthiş bir huzur. Tarif edilmez sevgi dolu gözlerle bakıyordu bana. Gelip sıkı sıkı sarıldı. Tek kelime etmeden eve çıktı.

Uzun yıllar hep açmıştır bu konuyu, her seferinde kapattırmışımdır ben. O minnet duygusunu taşısın istemedim üzerinde.

Şimdi mi?

Arkadaşım cemaatle yollarını çok önce ayırdı. Hâlâ 30 gün orucunu tutar. Cumalara mümkün olduğunca gitmeye çalışır. Eşi Trakyalı. Tipik Trakya kadını; rahat, başı açık, istediği kıyafeti giyer. Evlerine gittiğimde buzdolabından mutlaka bira çıkar, ramazan dâhil. "Al iç pezemenk" diye fırlatır birayı bana, kendisi kahveyle gelir. Ben içmem onun karşısında ramazanda. Yok, yalan olmasın, iki kere içmişliğim var, kötüydüm çünkü.

Çok kolay değildir yani o süreç. Pamuk ipliğine bakar bazen. Ama sonrasını kaldıramayacak kişi için cehennemin dünyadaki izdüşümüdür.


İlk olarak Ekşi Sözlük'te yazmıştım. Daha sonra oradan silip bloga aldım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder