ANA SAYFA

25 Aralık 2015 Cuma

Ekşi Sözlük'te Silinen Regus Ofis Entry'sinin Tam Metni

Ekşi Sözlük'te açılan "25 Aralık 2015 Regus Ofis Rezaleti" başlığında, firma tarafından mağdur edildiğini anlatan "querrey" nickli Ekşi Sözlük yazarı arkadaşın entry'si, GG (götümüze girebilir) gerekçesiyle silindi. Başlığı açan yazarı tanımam, olayın doğruluğunu bilemem, hiçbir şeye de kefil değilim. Ancak; hemen her gün her firma hakkında bu tarz başlıklar açılırken ve bunlara yönelik hiçbir şey olmazken, bu başlığın ilk entry'si aynı gün, birkaç saat içinde silindi. Entry'de, hukuka aykırı bir detay göze çarpmıyordu. Hukukçu olmadığımdan, yine de bu konuda çok iddialı konuşmak istemiyorum. Ben o silinen entry'i, noktasına dokunmadan aşağıda paylaşıyorum. 


25 Aralık 2015 Regus Ofis Rezaleti


türkiye dahil dünyada 120 ülke ve 900 şehirde hizmet veren global bir şirket olan regus'un istanbul selenium plaza ve istanbul bölge müdürlerinin, şirkette yaptığı şaibeli işlemler ve usulsüzlükleri afişe edeceğim ve başlarına büyük iş açacağım, muhtemelen ''sonucunda kovulacakları, olay kanıtlandığında da belki de tutuklanacakları'' rezalettir.

yaklaşık 1 senedir regus adlı uluslararası bir hazır ofis şirketi ile çalışıyorum.

bilenler bilir. bu tarz şirketler büyük plazaların birkaç katını komple kiralayıp, bu alanları bölerek küçük şirketlere ve freelance çalışan kişilere kiralarlar. ayrıca her şirkete birer telefon hattı vererek aynı zamanda sekreterlik hizmeti verirler. siz orada olmasanız bile, sizin için çalışan sekreterler şirkete gelen telefona bakarak, aramayı cep telefonunuza aktarırlar. ücretlendirmeleri de normal ofis kirası + türk telefon faturası olarak gelir. telefon ücretlendirmesi ise sekreterin size telefonu aktarırken '' ... bey sizi şu kişi arıyor, müsaitseniz aktarıyorum'' dediği sadece sekreterle olan 4-5 saniyelik kısa görüşmenin ücretlendirilmesi şeklinde olur. yani bir ayda 600 görüşme 30 dk eder. hadi telekom 1 saniyeyi bile 1 dakika saysın 600 dk eder.

gelelim olayın hortum boyutuna:
bu şirket bana, normal kiramın dışında bana her ay 200-250 tl telefon faturası çıkarıyordu. ben de heralde o kadar konuşuyorum, koskoca şirket, yalan söylecek halleri yok ya diyerek itiraz etmeden ödüyordum. daha doğrusu kredi kartı bilgilerimi aldıkları için faturalar otomatik olarak ödeniyordu.

ancak ne zaman ki telefon faturaları 450-500 tl gelmeye başladı olaydan şüphelenmeye başladım. şirketin ofisine gittim. 600 dakika için bu fiyatların normal olduğunu, türk telekom faturası dışında kesinlikle ekstra bir ücret charge etmediklerini yinelediler. ikna olmadım ve araştırmaya başladım. çünkü dakikası yaklaşık 1 tl'ye geliyordu.

birkaç arkadaşıma bahsettiğimde, evlerinde 30-35 lira gibi rakamlara cep telefonu dahil her yöne 1000 dakika konuştuklarını söylediler. yani ben 30 tl ödeyenler bile 1000 dakika konuşurken, benden koskoca ay 20-25 dakika konuşmam için yaklaşık 500 tl istiyorlardı. ardından türk telekom ile de görüştüm. kendilerinin varolan en yüksek tarifelerinin dk 37 kuruş olduğunu, ayrıca bunun şahıslar için olduğunu, şirketlere özel tarifelerin bundan kat kat daha ucuz olduğunu, hele de böyle yüzlerce hatta sahip olan şirketlerin neredeyse sembolik rakamlara bu hizmetleri aldıklarını, burada bir dolandırılma söz konusu olabileceğini söylediler.

ardından hizmet aldığım ofisin (regus selenium plaza) müdürü ile konuşmak istedim. kendisinin 3 ay kadar peşinden koştum ne bir telefonuma çıktı ne randevu alabildim. bu sırada yüksek faturalar gelmeye devam ediyordu. şirket yetkililerine bana verdikleri hatta gelen telefon faturasını görmek istediğimi söyledim. gösteremeyiz yasak, zaten bu ofiste 100 şirket bulunuyor hepsinin faturası tek fatura olarak kesiliyor, biz bölüyoruz dediler. ben de ''eğer bana faturayı gösteremiyorsanız o zaman hiçbirinize 1 lira ödemiyorum'' dedim ve kredi kartımı mail order'a kapattım. şüphelerim daha da artmıştı. tanıdığım bir telekom bayisinden şirketin toplam 100 şirket için aylık toplam 2000 tl ödediğini tespit ettim.

tekrar ofislerine gittim. 100 şirket için toplam 2 bin tl öderken nasıl herkesten 400-500 tl istediklerini sordum. bu şekilde 100 şirketten telefon için her ay 50 bin tl toplayıp, 2 bin tl'sini telekoma ödüyorlar ve kalan 48 bin tl nasıl oluyorsa bir şekilde buharlaşıyor. kendilerine sözleşme imzalarken telekom faturası dışında telefona kar koymadıklarını söylediklerini hatırlattım. kimse itiraz etmiyor, size bir belge gösteremeyiz ama 2 bin tl ödediğimiz doğru dediler. ancak üstüne kar koyabiliriz dediler. ben de bana sözleşmeyi telefona kar koymuyoruz diyerek imzalattınız dedim. (sözleşmede fiyat yazmıyor, fiyatlar regus'un bilmemne ekindedir yazıyormuş ama ortada ek falan kesinlikle yok) ama ispatım yoktu. bunu ispat edebilmek için regus'un merkezini yeni bir müşteri gibi aradım ve telefon konuşmasını kaydettim. oradaki müdürleri bana sözleşme satarken kira dışında telefondan bir kar marjı olmadığını açık açık defalarca belirtti. artık elimde sahte vaatlerinin kanıtı vardı. gizli kayıt yapmak birçok durum için yasadışı olsa da kamu yararı için yapıldığında suç değildi. sonuçta ben de kimsenin özel hayat görüntülerini kaydetmiyordum. dolayısıyla bu kaydı da işledikleri suçu ispat edip benim gibi başka yüzlerce üyeden haksız aldıkları paraları iade etmeleri için yaptım.

ben müdürlerine ulaşamazken ofisin müdürü değişti. apar topar yeni müdüre gittim. elimde kayıtlar olduğunu söyledim. kendisi beni dinledi ve aldıkları istenen paranın açıklamasını yapabilmek için 1 hafta zaman istedi. tamam deyip ayrıldım o da bir daha telefonlarına çıkmadı ve izne ayrıldı.

bu arada ofisin diğer yetkilileri ile görüşmelerimde bunun dışında sözleşmede bu tutarla geç ödendiğinde ''regus kendi belirleyeceği bir miktarı ceza olarak ekleyebilir'' diye bir madde koymuşlar. ben 150 dolarlık faturayı kabul etmediğim için bir de 100 ceza koymuşlar bu maddeye istinaden. bunu yapamazsınız dediğimde sözleşmedeki bu maddeyi gösterdiler. ben de bunun üzerine 100 dolarlık faturaya 100 dolar ceza mı olur? ne yani regus bu maddeye dayanarak bana ceza olarak 100 bin dolar kesse, bunu mu ödeyeceğim? bu apaçık sahtekarlık olur dedim. ve sözleşmemi iptal etmemi istedim, ancak bunu yapamayacaklarını, sözleşmenin senelik otomatik yenileme tarihinden 3 ay önce bunu yazılı olarak bildirmem gerektiğini söylediler. sözleşme yenileme hatırlatmasının herkese mail olarak gönderildiğini söylediler ama bana gönderdikleri hatırlatma mailini çıkartıp gösteremediler. ve bir sene daha bizimle çalışmak durumundasınız dediler.

sonunda zor da olsa telefonla istanbul bölge müdürleri olan m. k. adındaki şahsa ulaştım. telefondaki ilk sözü ''merhaba querrery bey, şu anda benim de sesimi kaydediyor musun acaba?'' oldu. demek ki benim şirkete attığım onlarca mailden onun haberi vardı ve beni daha ismimi duyduğu anda saniyede tanımıştı. yani konudan çoktan haberi vardı ama hiç birşey yapmamıştı. hayır elimde yeterince kanıt olduğu için artık kayda gerek duymuyorum dedim. kendisinden şirkette dönen işleri ona anlatmak ve mağduriyetimi belirtmek için bir randevu aldım, gittim görüştüm: böyle böyle müdürleriniz yüzlerce üyenizden haksız kazanç sağlıyorlar, ben bu istenen tutarın açıklamasını istiyorum. bu ya bir zimmete geçirme olayı, ya da regus'un çirkin bir stratejisi ve ikisi de birbirinden kötü dedim. dinledi ancak bir cevap vermedi. bana 2 gün verin bu ücretlerin izahını yapayım dedi. peki dedim ama izah edecek birşey yok ortada. telefon faturası neyse o dediniz ama faturayı göstermiyorsunuz dedim. bizim tarifemiz bizi ilgilendirir. belki biz bedava alıyoruz telekomdan size ne dedi. ben de o zaman insanları fatura dışında bir bedel almıyoruz diye kandırarak satmayacaksınız dedim. ben size telekomdan bir tarife bulurum o zaman o ücreti çıkarmak için dedi ve yardımcılarına telekom'un en yüksek tarifesini araştırtmaya başladı. ve benden bu araştırma için 2 gün zaman istedi. ancak 15 gün oldu ne telefonlarıma çıkıyor ne geri dönüş yapıyor. belli ki o da bu kirli çarkın içindeydi. sözleşmemi bile feshetmiyorlar. ben parayı ödemeyince hizmeti durdurdular ancak her ay fatura kesmeye devam ediyorlar.

bu yazıyı da bu çirkin adamları afişe etmek için yazdım. bu yazının linkini google adwords'e yapıştırıp regus keyword'üne sponsorlu reklam veriyorum. `google'a regus yazınca sonuçlarda ilk sırada bu yazı çıkacak`. pazartesi de selenium ofisi eski müdürü m. e. , yeni müdür o. ö. ve istanbul bölge müdürü m. k. hakkında nitelikli dolandırıcılıktan istanbul cumhuriyet başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunacağım. ayrıca diğer 100 şirkete mail atıp bizlerden fazladan alınan ücretleri geri istemelerini bildireceğim. problemi ise artık hukuk çözecek.

bu arada asıl büyük davayı açması gereken kesinlikle türk telekom'dur. çünkü bu adamlar türk telekom gibi büyük bir şirketin ticari itibarını zedelemişlerdir. benim gücüm yetmese bile telekom'un avukatlarının gücü regus'a rahat rahat yetecektir. çünkü telekom'un tarifesini normalden çok daha yüksek gibi göstererek telekom'un marka imajına zarar veriyorlar.

regus'la anlaşacak olan varsa bence bir daha düşünsün.

ya da boşverin şimdi regus düşünsün..



3 Aralık 2015 Perşembe

Cumhuriyet ve Gerçek Gündem'in Sessiz Sedasız Troll'lenişi

İnternetin, özellikle de sosyal medyanın kullanımıyla beraber dilimize yerleşmiş bir kavram var: Troll'lemek/troll'lenmek. Nereden geliyor peki bu sözcük? Trol, balık yakalamak için kullanılan bir deniz aracı. Denize ağ atan gemilerden farklı olarak taraklı bir mekanizması var. Bu tarak, denizin dibini tarayarak balık yuvalarını vs dağıtıyor. Mekanizma yüzeye çekilirken denizin dibindeki kumu da kaldırdığından, ortalık ciddi anlamda bulanıyor. "Denizlerin katili" olarak tanımlanan bu troller, balıkların üremelerine engel olduğu ve "denizi kuruttuğu" için yasaklandı neyse ki. Ancak deyim olarak dilimize de yerleşmiş bulundu. Troll'lemek; ortalığı karıştırmak, ortalığı bulandırmak, kandırmak, (argo) keklemek, (duruma göre) kızdırmak, damara basmak vb anlamlarda kullanılıyor.

Sosyal medyada yaygın olarak kullanılan troll'lemeden zaman zaman medya da nasibini alıyor -ki bu durum, iletişim fakültelerinde ders olarak işlenmeli bana göre. Şimdilerde işleniyorsa da bilmiyorum tabii.

Dün gece de (2 Aralık 2015/Çarşamba) bu sosyal medya troll'lemesinden nasibini alan iki gazete oldu. Bu durum artık sıradanlaştı belki ama çok daha ilginç bir boyutu var işin.

Rusya ile Türkiye arasında yaşanan kriz nedeniyle Akit yazarı Abdurrahman Dilipak, Twitter hesabından bir anket yayınladı. Anket, çok kısa bir süre içinde çok sayıda kullanıcı tarafından oylandı ve sonuç Dilipak'ın beklediği gibi olmadı. İşin bu kısmı, ayrı bir haber konusu olarak basında yerini aldı. İlginçlik, tam da bundan sonra başladı.

Dilipak'ın anket sonucu, Rusya'nın Ankara Büyükelçiliği tarafından Twitter'da paylaşıldı. Tweet'in altında dikkat çeken bir detay vardı: Dilipak'ın, "Bu savaş demektir" şeklinde yanıt verdiği görülüyordu.







Bu detayı yakalayan Cumhuriyet gazetesi, internet sitesinde "Yandaş Dilipak'tan Rusya'ya: Bu savaş demektir" manşetiyle haber yaptı. Cumhuriyet'in haberini de Özgür Mumcu yine Twitter'dan paylaştı. Aradan çok geçmeden, aynı haber Gerçek Gündem'in internet sitesinde de yer aldı ve yine Twitter'dan paylaşıldı. Ancak sorun şuydu ki, o tweet'i atan Abdurrahman Dilipak değil, onun adıyla açılmış sahte bir hesaptı. Dilipak'ın gerçek hesabı "aDilipak" şeklinde iken bu sahte hesap "aDillipak" kullanıcı adını taşıyordu. Yani sahte hesapta iki tane "L" harfi vardı. Ekran görüntülerini alarak kendi Twitter hesabımda Cumhuriyet'i ve Özgür Mumcu'yu etiketleyerek paylaştım bu durumu; 




Daha sonra aynı haberi yapan Gerçek Gündem'in Twitter hesabıyla da paylaştım aynı tweet'i. Hiçbiri görmemiş olmalı ki, tweet'ime herhangi bir tepki gelmediği gibi, haberler de yayından çekilmedi. Buraya kadar olan durum bile anlaşılabilir, bir yere kadar. 

Bu haberlerin üzerinden şu an itibariyle 16 saat geçti. Sahte hesap kapatıldı. Ancak her iki gazetenin dün gece yarısı yaptığı haber aynen duruyor;







Haber linkleri:

Cumhuriyethttp://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/440413/Yandas_Dilipak_tan_Rusya_ya__Bu_savas_demektir.html

Gerçek Gündemhttp://www.gercekgundem.com/medya/172732/dilipaktan-rusyaya-bu-savas-demektir


Bana göre gariplik burada başlıyor. Bu troll'lenmeyi hiç kimse görmedi, kimse de bu iki gazeteyi uyarmadı. Peki, Dilipak ve Akit? Onlar da mı görmedi, dikkatini çekmedi? Türkiye'nin en köklü gazetelerinden birinde Dilipak gibi bir yazarın Rusya Büyükelçiliği'ne "savaş" yanıtı verdiği haberi var ve konunun muhatabı Dilipak'tan çıt yok. Hadi, Akit bu malzemeyi kullanıp Cumhuriyet'le dalga geçmedi, Dilipak da çıkıp, en azından Twitter hesabından "O yanıtı veren ben değilim, sahte hesap" vs gibi bir şey söylemez mi? Basının birbirinden bu kadar bihaber olması normal mi? Üstelik de Cumhuriyet ve Gerçek Gündem'in haberinden sonra Dilipak'la dalga bile geçildi Twitter'da. Hiçbir basın organının mı dikkatini çekmedi?

Yoksa, başta Türkiye'nin en köklü gazetesi Cumhuriyet olmak üzere iki gazetenin sessiz sedasız troll'lenmesi ve muhatabının bile buna bir şey söylememesi (ki muhatap da yine bir gazete yazarı) bir tek bana mı tuhaf ve komik geldi?

Ekleme: 20 Mart 2016. Olayın üzerinden neredeyse 4 ay geçti ve haberler hâlâ duruyor.