ANA SAYFA

29 Mayıs 2016 Pazar

Başarısı tartışılan hareket: GEZİ

Gezi Olayları, Gezi Hareketi, Gezi Direnişi veya Gezi Eylemleri... Herkesin, algıladığı şekilde tanımladığı ve Türkiye siyasi tarihinde önemli kırılma noktalarından biri olarak yerini alan Gezi Hareketi, üçüncü yaşının "kutlandığı" şu günlerde "başarısıyla" da tartışılıyor. Karşıtlarının, "kesinlikle başarısız" bulduğunu (veya bilinçli olarak bu şekilde nitelediğini) bildiğim(iz) hareketin, katılımcıları açısından bugün nasıl değerlendirildiğiyle ilgiliyim tabii ki. Gezi'ye katılmış, destek vermiş, doğrudan veya dolaylı olarak içinde yer almış kitle, üçüncü yılın tamamlandığı şu günlerde harekete dair farklı yorumlarda bulunuyor.

An itibariyle Twitter'da başlattığım bir ankette, hareketin "başarısını" sorup şu üç seçeneğe yer verdim: a) Başarılı olmuştur b) Başarısız olmuştur c) Kararsızım. Elbette katılımcıların eğilimlerinin belli olmadığı ve sosyal medyada çok kolaylıkla maniple edilebilen tek soruluk bir anketle sosyolojik bir analiz yapılamaz, sağlıklı bir sonuç elde edilemez. Ama az çok da olsa fikir verebileceğini düşünüyorum. Henüz yarım saat önce yayınladığım anketin şu anki durumuna göre katılımcıların (56 kişi) %50'si başarılı bulduklarını belirtirken, %29'u başarısız bulduğunu ifade etmiş, %21'i ise kararsız olduklarını beyan etmiştir. Anket birkaç saat daha devam edecek. Yazının sonunda, anketin son durumunu da paylaşacağım.

Gezi'yi başarılı bulanlarla da başarısız bulanlarla da konuşup çeşitli sorular sorduğumda, çoğunlukla üçüncü veya dördüncü soru sonunda niçin başarılı veya başarısız bulduklarına dair çok somut yanıtları olmadığını görüyorum. Argümanlar tıkanıyor bir noktadan sonra. Başarılı bulduğunu söyleyenlerin son raddede ortaya koyduğu en somut savunu, "Parkı yıktırmadık, kışlayı yaptırmadık" olurken, başarısız bulanlar "AKP iktidarı hâlâ devam ediyor. Bir şeyi değiştiremedik" diyor üç aşağı beş yukarı.

Eğer eylemlerin başlangıç noktasının parkı yıktırmamak olduğu düşünülürse, evet, Gezi başarılı olmuştur. Ancak ülkenin birçok yerine yayılan, sekiz canın yitirildiği, onlarca kişinin yaralandığı, hareketin ruhunu anlatan en önemli sloganlarından birinin "Mesele ağaç değil, sen hâlâ anlamadın mı?" olduğu toplumsal bir hareketi salt Taksim merkezli bir park konusuna indirgemek, Gezi'ye son derece sığ bir yaklaşım olur. Hatta, başarı savunusunu "Kışlayı yaptırmadık işte" noktasına indirgeyenler, kesinlikle başarısız bir sonuç fikri bile uyandırıyor bende.

Eğer Gezi eylemleri, öncesinde planlı programlı bir şekilde AKP'yi iktidardan indirmek amacıyla düzenlenseydi, yani milyonlarca insan "Hadi, şu gün sokağa çıkıyoruz ve iktidar yıkılana kadar direniyoruz" diye anlaşıp başlasaydı eylemlere, iktidarı devirememiş olmaktan ötürü kesin bir başarısızlıktan söz etmek mümkün olacaktı. Oysa bu amaçla uzaktan yakından ilgisi olmayan bir şekilde, gerçekten de salt parktaki birkaç ağacı ve parkın kendisini korumak için başlamış, daha sonra polisin orantısız şiddeti nedeniyle giderek büyümüş, yıllar içinde biriken öfkenin neden olduğu toplumsal patlamayla da çok kısa süre içinde bambaşka bir şeye evrilmiş bir süreçtir Gezi. Evet, belki toplumsal bir harekete dönüştükten sonra hükumetin düşürülmesini amaçlayan, temenni eden, bir umut o beklentiye girenler olmuştur ama salt bundan ötürü de "Gezi kesinlikle başarısız oldu" demek, başarısızlık fikrini salt bu argümana yaslamak da çok doğru bir bakış olarak görünmüyor bana.

Gezi hareketini, yine bu blogda daha önce yazdığım "Ulusalcılar ve ulusalcılık sorunu" başlıklı yazımda tanımlamıştım. İlgili bölümü aktarıyorum ("Devlete değil hükumete karşı olmak" ara başlığından);

Gezi, hiç kimsenin, hiçbir partinin, hiçbir ideolojinin hareketi değildi. Tıpkı bir aşure gibi, içinden hangisini çıkarsan eksik kalacak, hepsinin bir araya gelişiyle lezzet kazanmış bir hareketti. İçinde devrimciler, hatta illegal sol gruplar olmasaydı da Gezi olmazdı, Kürtler olmasaydı da Gezi olmazdı, ulusalcılar olmasaydı da Gezi olmazdı. Ama ulusalcılardaki bakış ne? "Gezi'de sol gruplar olmasaydı keşke, PKK'lılar Gezi'ye zarar verdi" vs... İstedikleri, tipik ulusalcı kafasıyla; herkesin "Mustafa Kemal'in askerleriyiz" diye bağırdığı, herkesin elinde Türk bayrağının olduğu, kimsenin polise taş atmadığı, hep böyle komikli yazılarla sadece sloganların olduğu bir şey olmalıydı. Eğer orada Kürtler, devrimciler, sosyalistler, sol örgütler olmasaydı, polis hepinizi tam da Muammer Güler'in söylediği gibi kulaklarınızdan tutar, geçmişinizi siker atardı parktan. Hayatınızda sokak eylemine mi katıldınız? Barikat kurmayı mı biliyorsunuz? Polise nasıl direnilebileceğine dair en ufak bir deneyiminiz mi var? Aranıza karışan sivil polisleri ayırt etmeyi mi biliyorsunuz? Hani kabaca, hangi götünüze güvenip polisin karşısında duracaktınız da park savunacaktınız o devrimci yapılar ve polisi püskürten örgütler olmasaydı? Polis, ayağını yere hafif hızda vurup "La sktrin!" diye bağırsa, arkasına bakmadan kaçacak modellersiniz çoğunuz. Bırak polise karşılık vermeyi, önünde kol kola girip direnebilecek bir kitle dahi değilsiniz. Gezi direnişi o kadar uzun sürdüyse, polise o kadar direnilebildiyse, tamamen devrimci yapıların ve sol örgütlerin sayesindedir bu. Tabii salt onlar olsaydı da ulusalcılar olmasaydı, yine Gezi direnişi olmazdı. Her zamanki gibi polisle çatışan "teröristler" olurdu, televizyondan izleyen ulusalcılar da polisi alkışlardı zaten. O apolitikler olmasaydı o komik yazılar, sloganlar olmazdı örneğin. Bu yüzden, içinden herhangi bir öğe çıkarılsa Gezi olmazdı. 


Tamamen bağımsız, hatta lidersiz bir hareketten söz ediyoruz. Elbette daha sonra Taksim Platformu gibi yapılar oluşmuş, kitlenin sözcülüğünü yapmış, talepleri iletmiştir iktidar mensuplarına ama bu, Gezi'nin lidersiz bir hareket olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Sonrasında çeşitli gruplar bu hareketi daha organize ve siyasi bir tavra dönüştürmeyi de amaçlamıştır. Akla ilk gelen örnek Haziran Hareketi, bunlardan biridir. Ancak Haziran Hareketi de beklediğini bulamadı açıkçası. O apolitik gençler, birden bire politize olmadı ve sonrasında herhangi bir siyasi hareketin içinde yer almadı. İşte bundan sonraki süreç önemli Gezi'yi değerlendirebilmek için.

Ben bugün üzerinden üç yıl geçen Gezi hareketini bir sonuç olarak değil, tarihsel bir süreç olarak görüyorum. "Yani evet, eylem yapıldı ama hükumet devrilmedi, üzerinden de üç yıl geçti, bir şey elde edilemedi" demek, toplumların tarihsel süreçlerini es geçerek kısa vadede tek bir olaya çok dar bir pencereden bakmakla eş değerdir. Hareketi değerlendirirken, bütünüyle homojen bir kitleden bahsetmediğimizi, bileşenlerinin farklı uçlardaki birey ve gruplardan da oluştuğunu, eğilimlerin ve beklentilerin birbirinden çok çok farklı olduğunu gözardı edemeyiz, etmemeliyiz. Dolayısıyla Gezi'yi, toplumsal dönüşüme kattıklarıyla değerlendirmek gerekir her şeyden önce; parkı korumuş olmak veya hükumeti devirememekle değil. 

Sözünü ettiğimiz toplumsal dönüşümü incelerken, Gezi'ye katılanların Gezi öncesi ve bugünkü durumunu karşılaştırmak gerekiyor belki bir parça. Sol ideoloji mensupları (sosyal demokratlar buraya dahil değil, onları ulusalcılar kategorisinde topluyorum) için değişen bir şey yok, onlar zaten siyasal olarak Gezi öncesinde de aynı noktadaydılar. Ülkücüler zaten kısa bir süre sonra çekildi, çekilmeyip de orada kalan seküler olanları açısından da yine bir şey değişmedi. Gezi öncesiyle bugünleri arasında hiç fark yok. Aslında apolitik dediğimiz gençleri de ulusalcı kategorisinde toplayabiliriz, zira ortalama yurttaş olarak sahip oldukları değerler ve refleksleri (Devleti kutsama, bayrağa tapma, Atatürk sevgisi, Kemalist olma, devletin terörist dediğine terörist deme vs vs vs), tipik bir ulusalcı profiline uyuyor. Bütünüyle bu ulusalcı/Kemalist kitlenin Gezi'den ne anladığı, ne aldığı, hayatında neyin ne kadar değiştiği meselesi önemli Gezi'nin "başarısından" söz edebilmek için.

Gezi, hiçbir şey öğretmediyse bile örgütlü olmanın önemini ve gücünü öğretebilmiştir, hayatında belki de tek bir olaya duyarlılık göstermeyen veya gösterse bile ne yapacağını bilmeyen, yaptığı herhangi bir şeyin herhangi bir değişikliğe yol açmayacağına inanan kitleye. "Abi, tek başıma neyi değiştirebilirim ben yaa" tavrındaki birçok genç, hep birlikte örgütlenerek bir şeyler elde edebileceğini ve çok şeyi değiştirebileceğini gördü. Bu vesileyle de müthiş bir özgüven kazandı. Her şey ama her şey bir kenara, sadece bu kadarı bile, Gezi'nin bu ülkenin politik ilerleyişinde önemli bir kazanım ve dönüm noktasıdır. Bunu hiç es geçmemek gerek.

Gezi'den çok önemli dersler ve sonuçlar çıkarmış, hayata, topluma, devlete, bireye bakışı tamamen değişmiş apolitikler, ulusalcılar, Kemalistler tanıdım. Penguen medyasının ne olduğunu görüp, "Bize Güneydoğu'yu, Kürtleri senelerce bu medya mı anlattı?" diyen, şimdiye kadarki tüm ezberlerini sorgulayan, hatta o ezberleri yıkıp yerine yeni doğrular koyan insanlar tanıdım. Sözünü ettiğim toplumsal dönüşüm tam böyle bir şeydi ve belki de Gezi dışında böyle bir dönüşümün yaşanma şansı yoktu. Pek çok insan için ciddi bir aydınlanma hareketi olmuştur Gezi. Bizlerin senelerce yazarak, anlatarak gösteremediğimiz çok şeyi sadece birkaç ay içinde göstermiş, bizlerin yapamadığı o dönüşümü gerçekleştirebilmiştir. Hiç böyle bir dönüşüm olmadan, o tipik "Beyaz Türk" kafasındaki ulusalcılar bir şekilde hükumeti devirerek iktidara gelmiş olsaydı, sırf iktidar devrildiği için Gezi'nin başarılı olduğunu söylemek mümkün olabilir miydi örneğin? Başarının ölçütü bu mudur?

Bununla beraber, ne yazık ki Gezi'den hiçbir ders almayan, hiçbir sonuç çıkarmayan, hiçbir dönüşüm yaşamayan kitlenin çoğunlukta olduğunu da görüyorum. Üstelik bu gruba salt ulusalcıları değil, devrimci sosyalistleri de dahil ediyorum. Ödenen onca bedelden, yitirilen canlardan, maruz kalınan işkenceden vs geriye kalan sonucun bu olması, ciddi anlamda can sıkıyor. Gezi'ye katıldığı halde; bugün hâlâ devlet ağzıyla konuşanları, Gazi Mahallesi, Okmeydanı, Armutlu gibi yerlerde yaşayanlara "terörist" diyenleri, Kürtlerden bahsederken "Mezopotamya eşekleri" gibisinden aşağılık bir dil kullanıp haysiyetsiz bir ırkçılığı sürdürenleri, devletin ve polisin gerçek yüzünü gördüğü halde hâlâ polisten yana saf tutabilenleri, kısacası Gezi'den önceki hâliyle bugünkü hâli arasında zerre fark bulunmayanları gördükçe, "Keşke Gezi hiç yaşanmasaydı da onca insan öldüğüyle kalmasaydı" demekten de kendimi alamıyorum. Bu kitleye bakınca, Gezi'nin başarısından veya başarısızlığından ziyade, yaşanmış olması bile anlamsız geliyor bana. Aynı şekilde sosyalistlerin; 40 yıl önce abilerimiz, ablalarımız tarafından atılan sloganların hâlâ aynısıyla bu kitleye ulaşma çabası, daha da kötüsü "Bunlardan bir şey olmaz" deyip küçümseyerek ulaşmaya çalışmaması, hatta gerek bile duymaması, sosyalizmi o Sovyet Rusya'nın (tıpkı Kemalizm gibi) bel kemiğini oluşturan militarist anlayışı içine hapse etmesi ve devrimciliği bundan ibaret sanması, Gezi'de buluştuğu o ulusalcı kitleyi de ille bu anlayış içine çekmeye çalışması, diğer tüm seçeneklere kapalı olması gibi nedenler de, sosyalistlerin de aslında Gezi'den pek de bir şey anlamadığını gösteriyor. 

Bir üst paragrafta anlattığım tabloya bakıldığında, herhangi bir şeyin başarısından söz etmek şöyle dursun, mübalağa anlatımla boşu boşuna yaşanan bir kaos nedeniyle ağır bedeller ödendiği bile söylenebilir; bedelle kıyaslandığı takdirde elbette. Tabii ki bu kadar vahim ve değersizleştirilebilecek bir şeyden bahsetmiyoruz. Sadece, yaşananlara ve ödenen bedellere bakıp elde edilen sonucu düşününce, ortaya çıkan orantısızlığa işaret etmeye çalışıyorum.

Üç yılın sonunda bugün Gezi'nin bileşenleri -mensuplarının bir kısmı diyeyim- "Şunlar olmasaydı, şunlar katılmasaydı, şunlar yapılmasaydı" deyip birbirini suçlamak yerine birbiriyle doğru iletişim kurarak ortak akılda buluşmayı denese, Gezi hareketi asıl o zaman "başarıya" doğru ilerleyen bir hareket olacak. Aksi durumda, "toplumsal patlama nedeniyle yaşanan romantik süreç" şeklinde tanımlanabilecek güdük bir hareketten daha ileri gidemez.

Başta da belirttiğim gibi, Gezi aslında bir sonuç veya zamana bağlı bir hareket değil, bir süreçtir. Bu bakımdan özellikle sosyalistlerin, Gezi'den sosyalist bir hareket çıkmayışına veya en ufak bir ilerleme göstermeyen ulusalcılara bakıp Gezi'yi başarısız bulduklarını söylemeleri, hem devrimciliği hiç anlamadıklarını gösterir hem de diyalektiği hiç bilmediklerini. Toplumsal bir hareket yaşanır, kimisinde şok etkisi yapar ve hızlı bir dönüşüme neden olur, kimisi uzun vadede yavaş yavaş idrak eder, kimisi de en ufak bir ilerleme göstermez. Ancak nedenleri, sonuçları, artı ve eksi yanları konuşulmaya devam eder -ki üzerinden üç yıl geçmişken tıpkı şu an konuştuğumuz gibi- ve zaman içinde etkileri sürer. Devrimden bahsederken örneğin, bunun uzun soluklu bir yürüyüş olduğunu, dönemlik yenilgilerin ebedi bir mağlubiyet anlamına gelmediğini, hareketin tekrar toparlanıp güçlenerek yeni bir hamle yapacağını söyleriz, Gezi de biraz böyle bir süreç olarak ele alınmalı. Yani Gezi'yi o birkaç aylık süreden ibaret görüp salt o birkaç aya bakarak başarı/başarısızlık konuşmak, aslında Gezi'yi hâlâ idrak edemediğimiz anlamına gelir. 

Gezi, konuşulmaya devam edilecek bir süreç. Hâlâ alınacak dersler var, sorgulanacak ezberler var ve bu, Gezi'ye katılan tüm grup ve kişiler için geçerli. Yapılması gereken de zaten "Başarılıydı - başarısızdı" gibi kısır ve sığ bir tartışma yerine, onu tarihsel süreç içinde değerlendirip hem zamanımıza hem de geleceğe yönelik notlar çıkarmak.

Gezi, belirli bir grubun önceden belirlenmiş bir amaç uğruna yola çıkarak planlı programlı bir şekilde iktidar hedeflediği bir hareket olmadığından, başarısından veya başarısızlığından söz edilemez. Gezi'yi doğru anlayabilmek için, her şeyi birbiriyle kıyaslatan bu kapitalist manyaklıktan vazgeçmek gerek önce. 


Yayınlandıktan 5 saat sonra anketin durumu;

Oy veren: 226 kişi
Başarılı oldu: %42
Başarısız oldu: %34
Kararsızım: %24


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder