ANA SAYFA

20 Haziran 2016 Pazartesi

Ekşi Sözlük'ten uçurulan polisin entry'leri



Ekşi Sözlük'te your life burns faster nick'li yazarın "bir polisin türk gençliğine çağrısı" başlığına yazdığı entry'lerin tümü. Yazar, bu entry'lerden sonra sözlükten uçuruldu. Entry'lere ulaşılamadığı için tek linkte topluyorum hepsini.








*********************************************************************************
ENTRY 1

1-"cesur olun!"
birleştiremiyorum. bağdaştıramıyorum. hep haksızlık. hep,
tamam. tayyibin son söylemleri (ezer geçeriz, bilmem ne cami vs.) buradaki hesabımı tekrar aktif hale getirmemim tek sebebidir. yoksa buranın milliyet.comdan bir farkı kalmamıştı benim için. okur gülerdim. eğlencelisiniz, güzelsiniz. bazen biraz önyargı olsa da olacak o kadar, böyle bir ülkede normal.

gezi oldu. gezide en ön planda aktif rol aldım. belki bazılarınızla karşı karşıya gelmişimdir. ordan taş, burdan gaz fişeği, olur böyle şeyler önemli olan can sağlığı. en çok utandığım, al ismail denen çocuk oldu. kazara, uzaktan değil, kasten bile isteye öfkeyle öldürüldü. en fazla küfretmiştir. cezası işkenceyle ölüm. küfredecek tabi ki lan, beş adamdan dayak yerken yalvarmaması bile asalettir.
akabindeki zamanlarda kobani oldu, onda da aktif rol aldım. hayatta en çok öfkeliyken kaybettim. zor öfkelenip zor soğuyorum. herkesin karakteri farklıdır. ancak, insan kendini bilerek olgunlaşır. olgunlaşmak ise hedefim değil, hedefim kendimi bilmektir. olgunlaşma hedef olursa, ergen olursun. ergenlik güzeldir ama ah şu toplum olmasa!

ergenliğin neresi kötüdür? her yazınızda aynı hata. ergenlik yeşillik cıvıllık koşup oynamak ve saf düşüncelerdir. yaş önemli değil. kimisi vardır on altısında ruhu kararmıştır, kimisi vardır; yetmişinde coşkulu ve zararsızdır.

bunlardan sonra polisler ve askerler şehit düşmeye başladı. bazı soldan tanıdıklar sebebini geziye bağladı. hıh... askerin suçu neydi? ya da geziden önce polis şehit olmaz mıydı?

onu bunu geçelim de bu ülkede polis neden ama neden bir türlü halkın polisi olamadı? kim bunun sorumlusu? devlet mi? ordu mu? tek hükümet mi? medya mı? dış mihraklar mı? (hakkaten swh) yoksa, ama yoksa, halkın kendisi mi?

polis neden hep sağda oldu? neden yahu soruyorum size? hiç mi, yani, hiç... ya belki de benim teorim doğrudur, muhafaza etmekle görevli olan insan daha muhafazakar olur. halkın canını ve malını muhafaza et! hapishane mevcutları dünya rekorlarına koşuyor. ya da, evet, ya da terminallerdeki emanetçilere bakın, tabelalarında ayetler, arapçalar yazar. e asker derseniz, onlarınki daha başka bir muhafazakarlık. ve toplum çoğunluğuna uymasalar da olacak bir muhafazakarlık. bu bağlamda; köydeki jandarma, uzaktaki piyadeye göre daha toplumsal muhafazakar olması gerekir. ve öyledir de. olamazsa on küsür sene önceki konyadaki olay olur, köylüler jandarmanın üzerine yürür. oku bunları prof hocam, oku! üniversite kes-kopyala-yapıştır yeri değil. oh be. hatta ve hatta; akpnin ilk baş askeri necdet, o da jandarma değil miydi? eeveeet. ama dur bi dakka, bu sadece tesadüf de olabilir. ama siz görün, tespit edin, araştırın.

her paragrafta aynı çile.... şimdi gelelim, buraya bunca zaman sonra yazma sebebime;
bu siteyi takip ediyorlar, her şeyi takip ettikleri gibi. buranın yeni sahibi şişman adam, yanında çalışan adamlardan ne kadar emin? daha kötüsü siz ne kadar eminsiniz bundan? her entry sahibi, yazdıkları bazı şeylerin akşam "sarayda" kajulu fıstıklı bir masada, bin altı yüzlerde yaşamış dedenizin ismiyle okunmadığından emin olabilir mi? malum; celali isyanları. daha öncesi yok. şu noktalama işaretleri hızımı kesiyor.eeeeh.

1. bir eylemci, her şeyden önce ne yaptığını bilmelidir. meydana çıkıyorsa aklında bir tereddüt olmamalıdır. karışacağı olay, uzak gelecekte düşman ordularına ve robotlara karşı silahlı bir direniş olabileceği gibi günümüzde toplumsal olayda polise karşı çeşitli hareketler de olabilir. ne istediğini bilmek önemlidir. harekette herkesin aynı biliçte olması önemlidir. forekzampıl; ben ve memurlarım çevik kuvvet olarak o zaman istediğimiz; hepinizin bir şekilde direncini kırıp, yorup bir daha gelmemenizi sağlamak, bir miktarda tutuklama yapıp çok ileri gidenlere kanuni yaptırımı hatırlatmaktı. isteğimiz buydu. (istenmeyen hareketler ise bizim işimizin, sizin de eyleminizin bir parçasıydı. şurada sizle polis arasında bir resim yarışması yapılsa bir çok perspektif hatası, birçok renk uyumsuzluğu vs. yaşanır. neden yaşanır? çünkü o bir resim yarışması.) neredeyse tamamımız isteğimizde nettik. işimiz buydu çünkü. siz ise aynı bilinçte değildiniz. bir kısmınız öldürmek, bir kısmınız çiçek vermek, bir kısmınız kitap okumak, bir kısmınız bu düzene küfretmek, bir kısmınız ortamlara girmek, bir kısmınız da vesair derdindeydiniz. oysa amaç bir ve tek olmalıdır. ama olay planlı değildi. bu da itiraf etmek gerekir ki; sizin masumiyetinizi gösterir.

2. cesur olmak gerekir ve bununla beraber kararlı olmak gerekir.
forekzampıl; biz görevde kararlıyızdır. cesur adama ise çok ihtiyaç yok. çok cesur olan çabuk ölür, ya da öldürür. mutlak cesur olan, itaatsizliğe yakındır.. . öyle bir insan zaten olamaz ve polislikte de olması gerekmez. askerlikte gerekir. (müdürüm bunları siz söylemeden zaten ben düşünüyordum.) kararlıyızdır. orada barikat kuruyorsun, işini devam ettiriyorsun. ben ise orada seni bekliyorum. inatla ve sabırla. çünkü buradaki işim yani senin direncin bitmeden ben kolay kolay şubeme ve en önemlisi evime dönemem. senin zayıflığını bekliyorum. öfke ve korku konusunda da öyleyiz. korkunun tam karşısında öfke mi vardır yoksa cesaret mi diye çok düşünürdüm. gönül isterdi ki bir psikolog ve bir generalle bu konu hakkında münazara yapabileyim. ama vakit yok. hızlı oku çocuk. öfke, canlı beyinlerindeki temel iki duygudan biridir. diğeri de korkudur. bunların eşikleri vardır. ve bunlar birbirleri arasında çok bağlantılıdır. öfkeli adam hiç istemem ve sevmem birliğimde. ben ise bazen öfkeleniyorum ama onlarda istemem. bana bakmayacaklar. öfkelenen insan çabuk korkabilir çünkü. kardiyografi kağıtları gibi düşünün. (doktor bey azaltıcam) yukarıda öfke var aşağıda korku. zig zag, zig zag... işte bu aktivite ruhta hiç çalışmamalı, hiç açılmamalı. görevde özellikle. ruh robot gibi olmalı. robottan zarar gelmez. robotlar ne öfkelenirler ne de korkarlar. sadece işlerini yaparlar. şu gaz tüfeği zıkkımını yatay atan memurlar öfke ve korku yüzünden attılar. robot gibi olabilselerdi sorun yoktu. insan olmak işte. aslında hata gene biz amirlerde. asker gibi eğitemedik. ama o kadar da eğitmek gerekir miydi ki? hem zaten bizde zaman yok. görev bitince adam evine gidiyor, koğuşa değil. çok şükür ki ben ve unsurlarım ne kimseyi öldürdük, ne de sakat bıraktık. en çok bundan dolayı vicdanım rahat.

ve bu ikinci maddeyi sizde inceleyelim. sizi orada yeterince cesur göremedim. en azından hepinizi... bir eylemci yapmak istediği eylemler doğrultusunda cesur olmalıdır ve kararlı olmalıdır. herkes binlerceniz omuz omuza kolkola girecek hedeflenen yere yürüyecek. o sırada biz karşınızda sizi yakın destekli hat düzeninde karşılarız muhtemelen dar bir yerde. bu temel hareketlerden biridir. ittireceksiniz. "başbakanlıkta piknik yapacağız" diye bilinciniz sloganınız olacak örneğin (ilk madde). slogan bilinçte kolay sağlamlaşır. amirleri olarak "bir adım ileri marş" dediğim anda sizin ön saflarda bir sarsılma olabilir (bu derece yakın temas olayını bir kere yaşar gibi oldum meslek hayatımda). kararsızsanız ve korkarsanız bozgunu yersiniz. "kalkan boz, cop çek! koşar adım marş marş!" panikte kaçışırken arkadaşlarınızı kendiniz ezersiniz. böyle yapmayın... kaybetmenizi artık istemiyorum. milyonlarca okumuş, iyi yürekli, kültürlü gençlersiniz. cahil cesur olur derler ama unutmayın ki her insan biraz cahildir ve her insan bu yüzden içinde bir yerlerde cesaret cevheri taşır. ittirerek gireceksiniz, devirerek gireceksiniz hatlarımızı. ilk tetiği çeken vicdanen kaybeder, unutmayın. biz tetiği çekmeyecek kadar dayağı, yenilgiyi ve hatta linci kabul edebilir olmalıyız. ama siz de; biz polisleri bu derece zorlayacak derecede istekli olmalısınız. mermiyi yemekten o anda korkmayacaksınız! mermiyi umursamadan yerseniz davanızdaki haklılığı dünyaya göstermiş olursunuz. canın önemli değil. canım önemli değil. benim böyle bir davam olsa benim için önemli olmazdı. korkma gel döv beni. gir içeri. taş yetmez. "çatı kuuuur!" çatı da temel hareketlerdendir bizde. iki saat taşladınız, zerre zarar görmedik, sadece birazcık yorulduk. havuz başında kaldıraç mıdır nedir, 1 grup (20 adam) kalan bizimkileri bozabileceğini gösterdi. hatta ethem bozgun artığı memur ahmet tarafından kazara orada öldürüldü. ama daha fazlasını yapabilmeliydiniz. yapamazdınız çünkü planlamadınız, yani masumdunuz.

kullandığım tanımlar yüzünden "ne biçim bakış bu, savaşta mıyız" diye düşünebilirsiniz ama sevgili arkadaşlar ama ben eğitimlerde içtimalarda "bundan böyle dünyanın en güçlü devletleri, çevik kuvveti en güçlü ve profesyonel olanlar olacaktır" diye eğitiyorum memurlarımı. yaa.

sen orada "selfie çektiricem, içmeye gidecem, kepçeyi bi de ben sürim, kutlama yapıcam, şurada güzel fıstıklar var oraya gideyim vs" diye barikatını bırakırsan, dediğim gibi, hedeflediğim şeyi elde etmek için, onlarca saat de olsa beklediğim şey olan, o barikatını girip dağıtacağım. dağıtacağım! kalan üç beş direnene de iki tekme bir cop. bekliyordum. hep beklerim. benim işim bu. değer miydi böyle yenilmeye? "eme öreye kışle yeptirmedik, eğeç kestimedik" vs deme bana! başbakanlığa gireceksin bahçesinde piknik yapacaksın, adam sabah işine gelemeyecek, diyelim ki gelecek ve o zaman o kırmızı halının üzerinde o nöbetçilerin önünde sana ters ters bakacak, sen çimlerde kızlı erkekli gitar çalacaksın, o bir şey yapamayacak, çıldıracak. zafer budur. yenilmemek budur!

kenarda durmasın, okunsun. vakit yok. devamında 3. iş görev bölümü 4.eğitim-techizat vs... ve malum şahıs gibi, kalan konulara devam edeceğim. sigara içemedim beynim dumanlandı. redaksiyon medaksiyon yok. yanlış yerleri düzeltirsiniz. ölmezsem, tutuklanmazsam gelirim buradan devam ederim.

*********************************************************************************
ENTRY 2

o "halkı isyana teşvik" diyen arkadaş bir zahmet ...sin gitsin.

o "ilmezsem, titiklenirsim" diyen arkadaş bilsin ki hesabımı kitabımı yaptım; sonuç; mapusanede şişleneceğim. (swh)

>buradan devam<

2. konudan devam<

bu kadar cesur olmanız gerekiyor. o kadar kararlı olmanız gerekiyor. değil standart bir askerin, standart bir çevik kuvvetin kararlılığının çeyreği kadar olsa yeter, yetmeli sizin için. tek başına cesaret sökmüyor ve o şevkiniz, o cesaretiniz karşınızdaki bizde üretilmiş olan kararlılığa yeniliyor, bundan daha acı bir şeye mantık varabilir mi allah aşkına? kararlılık asil bir duygu değildir öyle cesaret gibi. hatırla, matrixteki ajan smith cesur bir adam mıydı? hayır, insan bile değildi. ama çok kararlıydı. bizi de ajan smith olarak gör (swh). ama naptı? neo'yu kararsızlık üzerinden vurmaya çalıştı. adamı önce ağzıyla sonra kollarıyla eritmeye çalıştı. film bir örnekti.

hakiki cepheliler 100 kişi
hakiki ülkücü 200 kişi
cihadist 300 baş
kürt 500 şanssız insan
ulusalcı, hakiki atatürkçü vs 1000 insan
akp'li, merkez sağ 100 bin kelle

artık her şey hesap kitap. madem demokrasideyiz. demokratça haklarımızı yaşayacağız. meydan yürüyüşü, vurdu, kırdı, incindi vs. bunlar olacak. ölmeden, kan dökmeden olacak. ortada vatana, millete karşı yapılan haksızlıklar var. atatürk'ün emirleri de açık. mustafa kemal'in eskerleri değil misiniz? neyse, yukarıdaki tablo nedir? niye buraya resmettim? bunlar toplumsal olayda benim için aynı tehlikeyi yaratacak miktarlardır da ondan resmettim. ben işimi böyle bilirim. ona göre tedbirimi alırım. siz akşam çayında seçim grafiklerini önemsersiniz, ben ise işim gereği bu tür sayıları düşünür ve önemserim. demokrasi şahsi günlük hayatımda çok önemli değil benim. gerçeğim bu benim. son satırı on bin mi yazsam, bir milyon mu diye düşünmedim değil. çünkü hiç karşı karşıya gelmedim. ama bilirim ki akpli adam işinde, gücünde, avantasında olan adam. en asil duyguların insanı. onların düzenini yenerseniz sizden olurlar. apolitiktirler. diğer siyasi düşüncelerde apolitiklik oldukça düşüktür. yukarıya doğru gidildikçe azalır. forekzampıl; altmış bin tkp oyu içinde bir iki tane apolitik ocak-şubat doğumlu liseli oyu ya çıkar, ya çıkmaz.

demokrasi kararındaysanız devam edin böyle. değilseniz dediğim gibi, cana kıymayı düşünmeden düzeni isyan ettirin. çevik kuvvetin yenişemeseniz de en fazla 40-50 dopdolu günde disiplini bozulacaktır. hesabınızı kitabınızı yapın. hiç darbe yemediniz mi?... swh.

3. işine ciddiyetle yaklaş, aidiyet,görev, iş bölümü bilincin olsun

"gelişi güzel limoncu ol, kafana göre direğe çık" değil iş bölümü. direğe çıkma zaten popona fişek isabet eder. herkes grubunu bilecek. buna aidiyet denir. askerlik yapanlarınız bilir. tabur>bölük>takım vs. bunun gibi unsurlar oluştur. iş ciddi, bunun için sokağa çıktın, artık aşağılanmak kapris çekmek istemiyor musun? yap şunu. beş bin kişi birinci birlik, beşbin kişi ikinci birlik, üçüncü, dördüncü... grup, yürüyüş grubu, tayfa vs. adını ne koyarsan koy. internetten kayıt yap. ne bileyim. mesela yani."birinci birlik şu gün şu saatte şuraya" diye bir şey olabilir. az yorularak fazla etki olmuş olur.

devam edecek< edit: swh

******************************************************************************
ENTRY 3

arada arkadaşın biri yazmış "ajan değilsen, gel ikimiz gidelim". böyle plan mı olur? tam da bundan bahsediyorduk. bir eylemci iş bölümünün, görev dağılımının bir parçası olur. hareket bir kazanım elde etmişse, -bu kazanım küçük ya da büyük olabilir farketmez- eylemci bunu egosu gereği sahiplenmeye kalkışmamalıdır. bir yere yürümeye devam etmen gerekiyorse yürümeye devam et. elinle zafer işareti yapıp kamera arama. star olmaya gelmedin buraya. oradaki topluluğun önder kabul ettiği kişi veya kişlerin direktiflerine uy. kendinden vazgeç. konuna odaklan. ciddi ol. tuğla ol, boşluğu doldur. önündeki boşalan adamın yerine bir adım at. boşalmayan yere adım atma! ne eksik ne fazla! kolkola giren şu cephelilere bakın. radikallere bakın. bizim uyduğumuz kuralların, yani yazdığım bu düsturların çoğunluğunu zaten hatasız bir şekilde yerine getiriyorlar. onları gezide gördüm. flamalarıyla altışarlı yürüyüş kolundaydılar. hazırlardı. planlılardı. bu demektir ki o kadar masum değildiler. ama düşünsene, şu durumda masumiyet muhakemesi yapmak kimin haddine ki? ne önemi var? tarihçi misin? senin masumiyetin ancak birini öldürüp sakat bıraktın mı sorusuyla ölçülür. bunu yapıp yapmadığını bilirsin hatırlarsın zaten extacy çekmediysen.

lider olmayı baş olmayı düşünme, ben altı üstü başkomserim sen altı üstü bir coşkulu gençsin. parça ol, tuğla ol. yoksa haksızsın. davan önemli senin. bak, adam benim itaatime güvenerekten padişahlık taslıyor. aklı başında bir itaat hediye et, kanaat sahibi insanlara.

4. eğitim ve techizat

alışmak önemlidir. eğitim önemlidir. ama siz nasıl yapacaksınız, işinizde gücünüzde, sevginizde sivil insanlarsınız. ara sıra arsalarda toplansanız deli derler. tabii ki ne derlerse desinler ama siz ne dersiniz bu işe? şuraya sezarından, suvorovuna eğitimle alakalı laf etmiş generalleri isimleriyle yazarım. onun yerine şunu diyeyim. eğitim alıştırır. cesaret riskine gerek bırakmaz. önce bir, sonra iki, sonra üç..on üç...kırk üç metrelerden sırayla atlayarak çok güzel bir bungee jumpingçi olursunuz. buna inanın. herkes bu yöntemle bungee jumping yapabilir, dünyanın en korkak insanı bile. biz eğitimi çok yaparız mesela. sizin attığınız taşların biraz ufağını ama daha fazlasını benimkilerin kalkanlarına atarım. tekme atarım. alışırlar. sizin karşınıza çıktıkları zaman savaş değil, spor gibi zannederler. uzun bir süre böyle devam eder ve ta en sonunda disiplin erimeye başlar ama önemli değil, iş görülmüş olur.

siz bunu nasıl yapacaksınız? iş, güçten vakit mi var? olsun, kendi aranızda konuşun, planlayın bir şeyler. sonuçta amacınız kan dökmek, can almak olmayacak. prova yapın. tekrar edin. alışın. gönül isterdi ki bu sefer hepinizi ben eğiteydim ama ne mümkün. vaktimiz olmayabilir, yarından emin değiliz. hızlı oku. ama iyi anla. arkadaş yazmış "iki tık tık cümleyle olmaz" diye. hayır, doktrinle olur. bu teknik konularda başka kaynağınız yok. asıl ikimizin saflığıyla olmaz bu işler arkadaş. bunları buraya yazmakla kendi kötülüğümü ama sizin iyiliğinizi elde etmiş olacağım. iyi ki de elde edeceğim. pişman olmayacağımdan eminim. ben daha iyi bir durumda olamam bu saatten sonra, hissedemiyorum bunu. ama siz ve ülke önemlisiniz.

nasıl kaçılır, nasıl toplanılır. planlayın. panik nasıl kontrol edilir, nasıl daha az zararla yaşanır, düşünün, hazırlanın. biz eğitimlerde, müdahalede nasıl atak yapılırı değil sadece, nasıl geri çekilir, nasıl kaçılırı, linç durumunda nelere dikkat ediliri de öğretiyoruz. bunda ayıp bir şey yok. korkularınızı elinize alıp tarttıkça daha az korkarsınız ama aşırı korkusuz da olmayın. insanlığınızı kaybetmeyin. öfke sınırını da aşmayın. güç sarhoşluğu yaşamayın. (tayyip bu kavramı benden çalmıştı swh) fiziksel anlamda da kendinizi eğitin. bugünden itibaren şınava başlıyorsunuz. kademeli ve üç parça halinde. bugün 3+3+3 yarın 5+5+5 sonra 7 vs.

hem kayıptan hem kazançtan dersler çıkarın, toplumsal olay senin akşam eğlencende arkadaşlarınla sadece geyiğini yapıp kapatamayacağın kadar ciddi bir iştir. ben şahsen müdürmle, ukraynada berkutun hazin sonunu videolarla analiz ettiğimi bilirim. geyiği bırak! esas duruş! hop arka taraf! bunlar ilerde hakkaten doktrin olarak kullanılacaksa şu gereksiz cümleleri de ayıklasınlar bir zahmet. dörde geçiyoruz.

devam edecek<

*****************************************************************************
ENTRY 4

4-eğitim<
eğitimlerde öğretmek önemlidir. iyi bir polis toplumsal olayda şahsi bir iş olmadığını bilir. edilen küfürler şahsımızı, annemizi, babamızı tanıdıklarında değildir. sadece küfürdür. her bir küfre öfkelenecek olsak insanlıktan çıkarız. meydana çıktığında işini spor gibi yapacaksın. gezide önümüzde hep bir ağızdan binlerceniz "hepiniz orospu çocuğusunuz" diye haykırdığınızda, arkama dönüp adamlarıma baktım. gözleri kısılmış, tarif edilmez duygularla kalabalığa ağır çekim bakıyorlardı. kimisinin ağzından küfürler mırıldadığını duyunca hemen müdahale ettim.
"ağzın değil kolun çalışacak! küfreden adam sonra korkar. işini yapacaksın. vur dedim mi vur, dur dedim mi dur. ağzın dilin olmayacak senin!"

anladılar.

bir eylemci de böyle olmalıdır. bir yürüyüştesin diyelim, bir yerden gaz fişeği geldi gövdene değdi. hemen oraya doğru yönelmeyeceksin. istikametine devam edeceksin. mesela gösterici güruhtan biri ya da birileri bizimkilerden birine tekme attı. tekme atılan memurun kesinlikle tekmeciyi hatırlamamalıdır. safını, hattını bırakıp o an kinlendiği adamın peşinden koşup müdahale etmeye kesinlikle hakkı yoktur. olamaz. siz de böyle olacaksınız. her şey topluca olur toplumsal olayda. ahmet, mehmet olmanın bir önemi yoktur. toplu şekilde hareket eden kazanır. bir kalabalık toplu şekilde hareket etmiyorsa güçlerinin ederi; hepsinin şahsi güçleri toplamı kadardır. 1,25+1.75+ 1,05+ 2.85 (dev bir arkadaş mesela)+ vs... kalabalık tek bir yerden aldığı emirle ve aynı anda hamlelerini yapabiliyorsa -hamle doğru ya da yanlış fark etmeeez- , ederleri; her birinin şahsi güçlerinin çarpımı kadardır 1,25x1.75x 1,05x 2.85x.... aynı iddia ganyanı gibi yani. bu teke tek bir sokak dövüşü değildir. onda dövüşen iki kişiden kalıplı, hızlı veya cesur olan kazanır. beni dövebilecek arkadaşlar araızda illa ki vardır. bunda ise öyle değildir. kanunlar burada böyledir. bu hususlara dikkat ediniz. özetle; yerini terke etme, lider değilsen lider değil bir tuğla ol. egonu bir kenara bırak.

4.b. techizat
techizat olmadan eylem, gösteri kontrol altına alınamaz. çok zor, neredeyse imkansızdır. aynı şekilde techizat olmadan eylemci de aktivitesinde başarıya ulaşamaz.

4.b.1. cop
cop; eski dilde "cobb"dan gelir. kalın kısa değnek anlamındaymış o vakitler.farsça kökenli olması lazım. beş çeşittir.
kısa cop: araç içerisinde kullanılır. azılı tutuklular bazen araçta rahat durmazlar.
orta cop: orta uzunluktadır. karakol, bina, oda içinde demirbaştır.
uzun cop: meydanlarda kullanılır. standart çevik kuvvet copudur.
te cop: teknik coptur. daha çok yakın savunma amaçlıdır. amerikan polisinde felan yaygındır.
teleskobik cop: yeni çıktı. ben pek alışamadım. anten gibi.şıp yapıyosun, uzuyor.
buna karşın özellikle aşırı uçlar (koministler vs) tedariklidir. tedarikli oldukları için o kadar da masum değillerdir. pankart sapları onlar için gizli haydardır. zaten pankart kağıdı minicik, sopa ise kalın olunca işkilleniriz. derhal girişte men ederiz.

4.b.2 gaz tüfekleri
astım hastalığı olanlar için gaz ölümcül olur. bu kişiler buna dikkat etmeli, gaz var olduğu anda uzaklaşmalılar.

4.b.2.a zed/borugaz
uzak mesafeye gaz fişeğini göndermek içindir. gaz fişeği gönderilip düştüğü yerde gazını bölgeye boşaltmaya devam eder. kalabalık bundan etkilenir. eliizle alın su kovasına koyun. sıcak olmaz o kadar. sıcak olanlar elle atılanlardır, değineceğim. gaz; göz yaşartır, solunum sistemini yakar ve tıkar. az daha ölüyordum. iki kere net oldu. gaz fişeğinin içinde cn, cs, os gazı patlamaya hazır bekler. biber gazları biberden yapılır. kimyasal gazların en zayıflarıdır. gaza alışmak diye bir şey yoktur. insan vücudu gaza bağışıklık göstermez. ya buna karşı daha hassassındır ya da değilsindir. suyun sadece etkisini kırabildiğini bize okulda öğretmişlerdi. ilk deneyimimi hatırlarım da, aşağıda silah dersanesinde dersteydik. uygulama gereği, aylar önce patlamış kapsülleri koklamıştık da hepimiz gözlerde yaşla lavaboya nasıl koşmuştuk? kulakları çınlasın o zamanki amirimiz çok iyi adamdı. hey gidi. sonuçta ağzınızda burnunuzda ıslak tülbent sarılı olursa işe yarar diye düşünüyorum. kürtler doğuda öyle yapıyordu. gözleriniz hava sızdırmaz dalış gözlükleri de fena değil. ama adam gibi çözüm ise maskedir. zed7borugazın çarpma etkisi kötüdür. tüfeğin tipine göre mermiden sadece beş kat felan yavaş gittiğini biliyorum. mermi gibi yivli dönerek de gitmez ama sonuçta öldürebilir. yaşandı biliyorsunuz. kapsül alüminyum olup, alüminyum da yumuşak bir metal olmasına rağmen sonuçta bir metaldir ve kemiğe zarar verir. herkesin motorcu kaskı olsun. maske ve üzerine kask. bu aletler bela adına en çok korktuğum aletlerdir. hiç istemediğin halde katil edebilir insanı. kısa bir kursu vardır memurlar için yoksa kullandırmayız. ve işte önemlidir kask... başı korumak, copa, kapsüle karşı hayati önem taşır ve hayatınızdan öte eylemin gidişatını belirler. bir grupta en fazla iki zedçi/borugazcı olur. eğitimlerde "asla başa vurmayacaksınız, sakatlık çıkarmayacaksınız" diye öğütlerdim her defasında. yürek vicdan olmadan insan hiç bir halt olamaz. ama bu aletler zayıf da olsa birer silahtırlar ve varlık
ları hep sıkıntıdır.

4.b.2.b. efen/fn
paintball'u andırır. içindeki hava tüpüyle plastik bilyelerini fırlatır. birincil amacı; göstericiler içerisinde bazılarını boya bilyeleriyle işaretlemektir. ikincil amacı; minik gaz bilyeleriyle tek bir kişiyi ufak bir darbeyle hareketini kısıtlamaktır. kurslu silahtır. zimmetle verilir. memurun iyi nişancı olması gerekir. aksi halde sakatlık çıkar. tabak gibi kartuşları olur. memurun kartuşuna hangi renk boya koyacağı onun tercihine kalmıştır. üstü, elbisesi boyanmış kişi görüldüğünde yakalanmalıdır. kask lazım. boyanmaktan, yakalanmaktan ise korkmayın. bir şey olmaz.

5-gaz el bombası, toma vs. hepsinin tanımı doldurulur. mühim değil. acele etmem lazım.

***********************************************************

Not: Konuyla ilgili kişisel değerlendirmemi Twitter'da flood olarak yaptım. Okumak isteyenler aşağıdaki linke tıklayıp alta doğru devam edebilir;

https://twitter.com/hakiki_cassey/status/744562126811963392


Not 2: Şurada da, 15 Temmuz darbe girişimi sonrası yine bu konuya dair yazdıklarım var;

https://twitter.com/hakiki_cassey/status/756567504739237888



18 Haziran 2016 Cumartesi

Örgütlü şiddet sarmalında

Dün akşam Firuzağa'da Velvet İndieground Records adlı mekanda düzenlenen Radiohead etkinliğine dinci/gerici bir grup saldırdı. Saldırının nedeni, Ramazan ayında içki içilmesi. Aslında bir "Ramazan klasiği" olan saldırı, daha önce sayısız kez yaşanmış örneklerinden farklı olarak infiale neden oldu bu kez. Geceden beri, başta Twitter ve Ekşi Sözlük olmak üzere sosyal medyada genel olarak "Bireysel silahlanmanın gerekliliği", "AKP'nin ülkeyi getirdiği durum", "Askeri darbenin şart olduğu" gibi önerilerin yanı sıra "Sallandıracaksın üç beş tanesini" nakaratı dile getirildi. Genel gözlemim, neden-sonuç ilişkisinin yanlış kurulduğu ve çözümün yanlış yerde arandığı yönünde.

Öncelikle; "İzlerken kanım dondu", "Aman Allah'ım, gördüklerime inanamadım!", "Tanrım, delirmek üzereyim, gerçek olamaz!" vb yorumlarında bulunanların, kendilerine sormasını istediğim bazı sorular var: Şurada 15 gün önce, "Ramazan'ın ilk dayağı hangi şehirde atılacak? Erzurum mu Yozgat mı? Ahahaha" diye geyik yapanlar, dünkü saldırının nesine, niçin şaşırdılar? Her Ramazan'da benzer şeyler yapıldığını biliyorsunuz, bunu bekliyordunuz üstelik. Şimdi neden kanınız dondu ki? Linç nasıl oluyor sanıyorsunuz? Hafifçe iki tokat atıp, bira şişesini insanların kafasında usulca ve nezaketle kırarak mı? O "Ramazan klasiği"nin bu kez infial yaratmasının nedeni, olup bitenleri canlı canlı izlemiş, o anlara tanıklık etmiş olmamız. Bir haberi gazeteden okuyup fotoğraflarına bakmakla o olaya tanıklık etmek, çok farklı şeyler. Eğer videoyu izlemeyip sadece Twitter'da okumuş, belki 3-5 fotoğraf görmüş olsaydık, büyük olasılıkla şimdiki kadar büyük bir tepki vermeyecektik. Zira aynı grup; 2 Şubat 2016 akşamı da o bölgede içki içenlere silah sıkarak saldırdı, 2014 Mayıs'ında sanat galerisi açılışına saldırdı, 2014 Temmuz'unda içki içenlere saldırdı. Bunların dışında Türkiye'nin çeşitli yerlerinde benzer saldırılar gerçekleştirildi. Üniversitelerin açık olduğu dönemde kantin basıp oruç tutmayanlara saldırılması ise artık neredeyse haber değeri taşımıyor. Bütün bunları gazeteden, sosyal medyadan okuyup "Cık cık cık... Ortadoğu çomarları işte" dedikten sonra içkimizi yudumlayıp eğlencemize devam ettik kaldığımız yerden. Oysa bu kez; o bağırışları, o tekme tokat seslerini, kafada kırılan bira şişesinin şangırtısını duyduk. Yaşadık yani olayı izlerken, "oradaymış gibi" olduk. Birilerinin kanının donma sebebi de, dehşete düşme nedeni de, olayın sosyal medyada bu denli gündem olma gerekçesi de bu: İlk kez tam anlamıyla empati kurduk mağdurla.

Tabii, son üç yıldır sıklıkla duyduğumuz gibi, yine bu saldırı sonrası da "Bireysel silahlanmanın gerekliliği" klişesi milyon defa dile getirildi. Ekşi Sözlük'te saldırıyla ilgili başlıkta çok sayıda yazar tarafından bunun artık şart olduğu vurgulandı. Genelde atıp tutmayı seven ama atıp tuttuklarının yüzde birini bile hayata geçiremeyen bir toplumuz. Üç yıldır "Bireysel silahlanma şart" diye tutturanların silahlandığına denk gelmedim ben. Denk gelene de denk gelmedim üstelik. Sadece her olayda tekrarlayıp duruyorlar. Otuz sene daha da aynı sözü yinelerler. Ama bunun dile getirilmesini önemsiyorum. Çünkü;

Daha önce de milyon defa söylediğim, yazdığım gibi, tamamen aynı gerekçeyle örgütlenip silahlanmış devrimcilere "terörist" diyen bu yumurcakların, sıkıyı gördükleri ilk anda çareyi bireysel (kitlesel ve/ya örgütlü de değil) silahlanmada görmeleri komik olduğu kadar sinir bozucu. Ancak bir yanıyla da umut verici. Çünkü belki salt bu şekilde anlayabilecekler devrimcileri ve "terörist yuvası" dedikleri Gazi Mahallesi'ni, Okmeydanı'nı, Tuzluçayır'ı. Buradaki insanların durduk yere ve birden bire silahlanmadığını, tıpkı o yumurcaklar gibi buna mecbur kalındığının idrak edildiğini ve fakat o yumurcaklardan farklı olarak bunu bireysel olarak değil, kitlesel ve örgütlü olarak yapacak akla sahip olduklarını anlayabilecekler. Devrimcilere sırt çevirmemeleri gerektiğini görecekler belki bu sayede. Böylelikle, bunun bir hükumet sorunu değil, sistemli bir devlet politikası olduğu gerçeğiyle yüzleşebilecekler.


"AKP ülkeyi ne hale getirdi!"
Eğer bu yaşananların son 14 yılda geliştiğini, bu gerici saldırıların AKP dönemiyle ilgili olduğunu düşünüyorsanız ya 20'li yaşların başında ve apolitik bir gençsinizdir ya da steril fanusunuzun içinde ülke gerçeklerinden bihaber yaşamış bir lümpen. Bu ülke böyleydi; 20 yıl önce de böyleydi, 40 yıl önce de böyleydi, 60 yıl önce de böyleydi. Hatta şimdilerde iyi bile. En azından Ramazan'da açık lokanta bulunabiliyor, içki servisi yapan mekanlar hizmet verebiliyor. Eskiden bırakın alkol içilen mekanın basılmasını, gündüz açık olan sıradan bir lokanta bile taşlanırdı bu ülkede. Tüm bunlar olurken de AKP değil, bizzat sizin veya ebeveynlerinizin oy verdiği merkez sağ partiler vardı iktidarda. O "Laikliğin teminatı anlı şanlı Türk ordusu" Erdoğan'ın kontrolüne geçmemişti o yıllarda.

İşte, "Ülke nasıl bu hale geldi?" sorusunun yanıtı tam burada. Geçmişte tüm bunlar olup biterken siz veya anne babanız, hiçbir şey yapmayıp oturup izlemekle, Madımak Oteli canlı yayında yakılırken "Cık cık cık, yazık o insanlara" demekle yetindiğiniz için bu halde bu ülke. Ve bunlara göz yuman partilere oy verdiğiniz, ana babanız oy verdiği için böyle. Tabii şu dakika itibariyle odaklanılması gereken suçluyu tespit değil, çözüm! Ona bakalım.


Devlet mi hükumet mi?
Yine yine yine yeniden aynı konuya geliyoruz dönüp dolaşıp. Bu ülkenin "Devlete değil hükumete karşı" bireyleri devlet gerçeğiyle yüzleşmediği sürece herhangi bir sorunun çözümü mümkün değil. Bunun idrak edilebilmesi için 6-7 Eylül Olayları, Trakya Olayları, Maraş Katliamı, Çorum Katliamı, Sivas Katliamı, Bahçelievler Katliamı, Kanlı Pazar, Kanlı 1 Mayıs, Gazi Mahallesi Katliamı konularında bilgi edinmek, bunlara dair araştırıp okumak gerek. Faillerin kim olduğu, yakalanıp yakalanmadığı, hukuki sürecin nasıl işlediği, ne şekilde sonuçlandığı vs görüldüğünde, devlet aygıtının ne olduğu daha iyi anlaşılabilir. O anlaşılmadan gerçek anlamda bir çözüm üretilemez.


Bireysel silahlanma çözüm mü?
Öncelikle şunu söyleyeyim; mevcut sistemde şiddet karşıtı biri değilim. Taraftarı olduğum, öncelikli çözüm olarak gördüğüm bir kavram da değil elbette şiddet. Ancak barışçıl olmakla, barış içinde yaşamayı istiyor olmakla aptal olmak arasında fark var. Bununla beraber nihai çözüm olarak şiddeti görmek, çok tehlikeli bir düşünme biçimine götürür bizi. Esasen çoğunuzun silahlanmayacağını, anlık gaza gelip kükrediğinizi, elinize silah verilse bile kullanamayacağınızı biliyorum. İnsan beyni, zaman içinde düşünme algoritmasını değiştirir. Beyinde oluşan veya yer eden bir fikir, zamanla tüm düşünme biçimini, adımlarını bütünüyle farklılaştırabilir. "Adaletin olmadığı yerde halk kendi adaletini sağlar" sağlar diyerek bireysel silahlanmada çözüm aramak fikri yanlış bir algoritma üzerine oturursa, çok çok tehlikeli bir yere evrilebilir.

İlk olarak şunu sormak gerek: Bu olaylar neden yaşanıyor? Örneğin oruç tutmayanlara, içki içenlere saldıran bu grup, onları öldürmekten imtina eder mi? Her fırsatta sosyal medyada "Sonunuz Ali İsmail gibi olacak" yazabilen bir güruh var. Belli ki bizlerin öldürülmesi taraftarılar. Peki neden bunu yapmıyorlar da yalnızca darp etmekle yetiniyorlar? Çünkü işin içine cinayet girdiğinde, katiller mahkemeye çıkacak ve yargılanıp hapse atılacak. O aşamada işleyen bir hukuk var yani. Bunun istisnaları var elbette. Gezi'de katledilenlerin katillerini koruyor devlet veya aynı şekilde doğrudan kendi tezgahladığı kitlesel katliamların faillerini saklıyor. Ancak dün akşamki gibi olaylarda, yani "sıradan birey" diyebileceğimiz gericilerin işleyeceği cinayetin sonucu hapisle noktalanacak. Onları cinayet işlemekten alıkoyan tek etmen bu.

Gericilerin "dini hassasiyet" diyerek laik/seküler kesimi darp edebilmesinin eskiden beri var olduğunu söyledik. Devletin yasaları da, o yasaların uygulayıcıları, koruyucuları da, bu gerici güruhu koruyup kollayacak şekilde dizayn edildi devlet tarafından. Salt seküler apolitiklere saldıran İslamcılar değil, solculara saldıran ülkücüler de polis tarafından korundu ve hatta polis o gruplarla birlikte saldırdı mağdur tarafa. Faillere de hiçbir şey olmadı sonunda. Merkez sağ hükumetlerde de böyleydi bu, sosyal demokrat koalisyonlarda da böyleydi. Hatta o çok güvendiğiniz askerin Madımak Katliamı sırasında nasıl sessiz kalıp seyrettiğinin belgelerini küçük bir internet araştırmasıyla dahi bulabilirsiniz.

Devlet buna öteden beri bilinçli olarak izin veriyor, hatta saldırganları koruyordu. Ülkedeki hukuk sistemi, yargı düzeni, kolluk kuvveti dizaynı bu yani. Böyle olduğu için de cinayet işlemekten kaçınan güruh, darp etmekte herhangi bir beis görmüyor, tam tersi cesaret alabiliyor. Demek ki değişmesi gereken kısmı burası bu işin. Bu yönde yasal düzenlemeler yapılması, yasa uygulayıcılarının ve kolluk kuvvetlerinin buna göre yeniden şekillendirilmesi gerekiyor. Örneğin dün akşamki mekandan içeri girip herhangi birini darp etmenin net 20 yıl cezası olsa, eşikten içeri bir tek kişi adımını atamazdı. Bırakın onu, kapı önünde ses dahi yükseltemezdi, toplum huzurunu bozma suçu işleyip ceza alacağı için.

Örgütlü bir şekilde mücadele edilecekse eğer, tam da bu sistemin değişmesi için edilmeli. Devleti ve yasalarını es geçip salt karşı gruba şiddet uygulamak için örgütlenmek, düşünme yetisini kaybetmiş bir aklın ürettiği ilkellikten başka bir şey değildir. Adaleti devlet ve evrensel hukuk değerleri yerine bireyler/gruplar sağlamaya kalkarsa, ülke mezbahadan beter bir yere döner. Üstelik bunun bir sınırı olmayacağı gibi, herkesin adalet anlayışı farklı ve kendine göre olacağından giderek yükselen bir şiddet sarmalının içinde boğulup gideriz hep beraber. Birileri "Ortadoğululuk" mu diyordu?

Tabii bu anlattığım, uzun vadedeki nihai çözüm. Bir sorun karşısında kısa, orta ve uzun vadeli çözüm yolları belirlenir. Bu üçünden birini eksik bırakarak oluşturulacak güzergah, başarısızlıkla sonuçlanacaktır kuşkusuz. Dolayısıyla kısa vadeli bir çözüme de gereksinim olacak. İşte örgütlenme seçeneği ve -gerekirse- kaba kuvvet, tam orada giriyor devreye. Zira bahsettiğim uzun vadeli çözüm öyle kolay gerçekleşmeyeceği gibi, bunun önünde gerek o gerici topluluklar, gerek kolluk kuvvetleri, gerekse bizzat devletin kendisi engel teşkil edecek. O engeli de yine yasal ve devletin belirlediği "demokratik" sınırlar dahilinde aşabilmenin mümkünü yok. Hele de mevcut koşullarda.

Evet, kısa vadede örgütlenmek ve hem bireysel hem de kitlesel savunmayı öğrenmek gerekiyor. Yine evet, bu örgütlülükle güç gösterisi yapmak ve karşı tarafın gözünü korkutmak da önemli bir savunma şeklidir. Ancak bu, kısa vadede çözümdür ve nihai amaç haline getirilmemelidir.


"Gerçek İslam bu!"
Son olarak değinmek istediğim bir nokta da, yine dün akşamdan beri sosyal medyada "Gerçek İslam bu", "Müslümanlara yaşama hakkı vermek hata" gibi cümlelerle doğrudan İslam'ı hedef alan ifadeler. Şu "Gerçek İslam" konusunda ayrıca bir yazı yazmayı düşünüyordum Ramazan'ın başlangıcında, belki önümüzdeki günlerde kaleme alırım o yazıyı. "Gerçek İslam"ın bu olup olmadığı, tarihsel süreçte değerlendirilmesi gereken bir konu. Günümüz için de gayet tartışmalı bir iddia. Yine özellikle Ekşi Sözlük'te, namazında niyazında, orucunu tutan birçok Müslümanın bu saldırıya tepki verdiğini görmek mümkün. O yazıları yazanlar da kendilerini Müslüman olarak tanımlıyor, bu saldırıyı yapan güruh da. İslam'ı ve Müslümanların tamamını hedef alarak kullanılan ifadeler, "Orada olsaydım bu saldırganları döverdim" diyen Müslümanları uzaklaştırmaktan başka hiçbir işe yaramıyor. İki grup düşünün; birinde tasvip etmeseniz de sizle aynı inanca mensup insanlar var, diğerinde doğrudan size küfreden, sizi tamamen dışlayan, değerlerinize söven insanlar var, hatta sizi yok etmek istediğini söyleyen insanlar. Başka seçeneğiniz kalmasa ve iki grup arasında tercih yapmak kaçınılmaz bir zorunluluk olsa sizin için, hangisini seçerdiniz? Tasvip etmediğiniz grubun yanında hayatta kalacaksınız, diğer grup sizi öldürecek; bu kadar basit düşünün. Dolayısıyla, yanınızda duran, durabilecek insanların değerlerini tümden aşağılayıp hiç suçları olmadığı halde onları rencide ederek yalnız kalırsınız sadece. Bu ülkenin AKP'den önce kutuplaşmasında bu dil çok büyük rol oynadı zaten. Laiklik dediğimiz şey ateizm değil. Sekülerizm ve laisizm farklı kavramlar. RTE'nin sözlerinin aksine bir insan hem laik hem Müslüman olabilir. Radikaller yüzünden laik Müslümanları yanınızdan uzaklaştırmak, akılla, izanla açıklanabilecek bir tavır değildir.

Yaşanan olayın sıcaklığıyla yükselen adrenalin sonrası fevri refleks göstermek anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir durumdur ama sonrasında serinkanlılıktan ve akıldan uzak tavır geliştirmek de, o eleştirilen "Ortadoğulu" tutumudur.


Haber link: http://www.birgun.net/haber-detay/gericiler-firuzaga-da-sopalarla-kafe-basti-116615.html