Canlılar aleminin üç ana sınıfından biri olan ökrayot (hücresinde çekirdek bulunan) canlıların dört grubundan biri hayvanlardır. Hayvanlar da omurgalılar ve omurgasızlar olmak üzere ikiye ayrılır. Yani üyesi olduğumuz hayvanlar grubunun temel belirleyici unsurudur omurga.
Biyoloji biliminde bu kadar belirleyici rolü bulunan omurga, aslında sosyoloji ve psikoloji biliminde de belirleyici unsurdur. Tabii bu belirleyicilik, biyolojide olduğu gibi yazılmış ve kabul edilmiş kurallar biçiminde değildir. Daha ziyade toplumsal ve bireysel ilişkilerimizi belirlerken, bir kişiyi ve/ya topluluğu bilimsel olmayan yöntemlerle değerlendirirken, deyimsel olarak başvururuz omurganın varlığına ve/ya yokluğuna.
İnsan, biyolojik olarak "omurgalılar" grubundadır. Ancak biyolojide omurgalı kabul edilen insanın, toplumsal yaşam içindeki durumu, tutumu, tavrı, "duruşu", nefis bir oksimoron örneği gösterebilir. Örneğin herhangi bir konu hakkında ilkesel bir duruşu olmayan, özneye göre tavrı da değişiklik gösteren, savunduğu değerlerin aksi yönde hareket eden insanlar için "omurgasız" yakıştırmasını yaparız. Yine biyoloji bilimine göre; süngerlerin, sölenterlerin, solucanların, yumuşakçaların, eklembacaklıların (ki örümcekler, çıyanlar, böcekler bu gruba girer), derisidikenlilerin oluşturduğu sınıfın içinde konumlandırırız "omurgasız" dediğimiz kişi ve/ya topluluğu.
İlkesel bir tavra sahip olamama, çifte standart, dik duruş gösterememe vs, Türkiye'de yaşayan tüm halkların, tüm inanç ve ideoloji mensuplarının en temel sorunlarından biri bana göre. Özellikle siyaseten kullandığımız "kendi hırsınızı koruma" eğilimi, ne yazık ki tüm etnik gruplarda, tüm ideoloji mensuplarında, tüm fraksiyon üyelerinde, en az eleştirdikleri kitleler kadar gösteriyor kendini. Bunun örneklerinden birini hafta sonu ziyaret ettiğim bir evde, diğerini de bu gece Ekşi Sözlük'te gördüm son olarak.
İlk örnekten başlayayım anlatmaya. Sosyal demokrat bir arkadaşın evinde, simaen tanıdığım, hakkında gıyaben fikir sahibi olduğum misafiriyle tanıştık. Sıkı bir CHP'li olduğunu iyi biliyorum. Yeni de tanışmış olsanız, sohbet konusu bir yerden sonra döner dolaşır siyasete gelir illa ki bizim toplumda. CHP'li bazı belediyelerde dönen çeşitli yolsuzluk, rüşvet vb iddialar üzerine konuşmaya başladık. Gayet yakından tanıdığım bir belediye başkanının, seçildikten sonra nasıl birden zengin olduğunu, etrafındaki bir kaç kişiyi çay parası ödeyemeyecek durumdan alıp son model arabalarla gezecek konuma nasıl getirdiğini anlattım. Konuştuğum kişi de tüm bunları en az benim kadar iyi biliyor olmasına rağmen öyle bir ölümüne savunuyordu ki olan biten her şeyi, her an için "Götünün kılıyım!" diye bağırabileceği yönünde bir beklentiye girdim.
Bu örnekle ilk kez karşılaşmadım. "Hırsıza oy veriyorlar, makarna ve kömür için hırsıza sahip çıkıyorlar" diyen CHP'lilerin, kendi ilçelerindeki CHP'li belediyelerde dönen yolsuzluk, hırsızlık, usulsüzlük gibi pislikleri tıpa tıp o eleştirdikleri AKP'liler gibi savunuşlarına çok defa denk geldim. Şunu net olarak söyleyebilirim ki; bu toplumun hırsızlıkla ilgili bir sorunu yok. Sorun, hırsızın kim olduğunda. AKP'liye göre AKP'linin hırsızlık yapmasında, CHP'liye göre CHP'linin hırsızlık yapmasında, sosyaliste göre sosyalistin, liberale göre liberalin, Türk'e göre Türk'ün, Kürt'e göre Kürt'ün, Alevi'ye göre Alevi'nin vs vs vs hırsızlık yapmasında herhangi bir sorun yok. Burada da hırsızlığı dar anlamıyla, sadece "başkasının malını çalmak" olarak algılamamak gerek. Hırsızlığın yerine herhangi bir sıfatı, herhangi bir fiili koymak mümkün. İlkenin bitip, omurgasızlığın başladığı noktadır işte burası.
İkinci örneğin ise Ekşi Sözlük'ten olduğunu söylemiştim. Bu konuya dair yazacaklarım aslında konunun özeline dair değil, o konu üzerinden genel tavra dair olacak.
Sözlük'ün son dönemde popüler olmuş yazarlarından fridanin parcalanmis omurgasi rumuzlu yazarın, internetten aşırdığı yazıları kendi yazıları gibi sözlükte paylaştığı, daha açık anlatımıyla düpedüz hırsızlık yaptığı çıktı ortaya. Çeşitli bilim sitelerinden yazının bütününü veya bir kısmını olduğu gibi alıp, alıntı olduğunu da belirtmeyip, kaynak da göstermeyip yazmasının yanı sıra, siyasi konularda da farklı sözlüklerden, makalelerden paragraf paragraf yazıları yine olduğu gibi sözlüğe aktarıp, bunları kendi fikirleri, kendi düşünceleriymiş gibi sunmuş kamuoyuna. Bu yazar, görünüşte solcu, ateist, sıkı bir AKP karşıtı, feminist bir kadın olarak bilinirdi sözlükte. Dün itibariyle yaptığı hırsızlık ifşa olmuş ve epey tartışma dönmüş. Gün içinde olanları hiç takip etmedim, gece yarısını geçen bir saatte arkadaşın bilgilendirmesi sonucu göz attım konuya. Ortada alenen bir hırsızlık ve bu hırsızlığını örtbas edebilmek için yine alenen yalan söyleyen biri var. İşin açıkçası ben hırsızın kendisiyle ilgilenmiyorum. Asıl sorun, hem de tehlikeli olan sorun, bu yazarın hırsızlığının, onunla aynı görüşte olup AKP'lileri "Hırsıza oy veriyorlar, hırsızı savunuyorlar" diye eleştiren yazarlar tarafından savunulması. Evrim teorisine inanan, seküler hayat tarzına sahip, kendini solcu olarak tanımlayan yazarlar, sırf kendilerinden olduğu için bir hırsızı "Ne olmuş yani çaldıysa?" diyerek savunuyor sözlük'te. Tabii haksızlık olmasın, yine aynı görüş ve siyasi düşünce mensubu kalabalık bir kitle de hırsızlığı savunanları eleştirmiş, "Bizim, o eleştirdiklerimizden ne farkımız kalır?" diyerek.
Burada uzun uzun, bu hırsızlığın neden savunulamayacağını, yaptığı şeyin insanları aldatarak çıkar elde etmek olduğunu, bunun çok ciddi bir ahlaki sorun oluşturduğunu anlatmaya gerek duymuyorum. İşin o kısmı sözlük'te yazılmalı, onu da tercih etmiyorum zaten.
Sözlük'te buna benzer örnekleri geçmişte de çokça gördüm. Örneğin alenen ahlaksızlık yapan bir yazarın sırf Kürt hareketinin içinde olduğu için Kürtler tarafından nasıl korunduğunu ve/ya sessiz kalındığını da gördüm, sırf sosyalist olduğu için yaptıklarına sosyalistlerce göz yumulan kişiler de gördüm. Bunu her siyasi görüş, her inanç, her topluluk için tereddüt etmeden söyleyebilirim. Sadece Ekşi Sözlğk'te de değil; başta Twitter olmak üzere sosyal medyanın hemen tüm mecralarından bizzat günlük hayatıma kadar geniş bir yelpazede çokça tanık oldum bu duruma.
Ülkenin en az yarısını "hırsızı korumakla" eleştirenlerin, o eleştirdikleri yapıdan zerre farkı yoksa, o ülke bitmiş demektir ve o ülkeden bir halt olmasının olanağı yoktur. Eğer bir ülkede devrimci sosyalist geçinenler buram buram popülizm peşinde koşuyor ve popülizm uğruna çalıp çırpıyorsa, eğer Müslüman geçinenler hırsızlığı bir sorun olarak görmüyor ve bunu destekliyorsa, eğer tüm topluluklar karşı tarafta eleştirdiği her şeyi aynen kendisi yapıyorsa, yine tüm topluluklar kendi mensuplarının ahlaksızlıklarına ses çıkarmıyor, bilakis arka çıkıyorsa, o ülkenin kurtulma şansı olmadığı gibi batması da müstahaktır.
Karakter ve kişilik sahibi insanın bir duruşu, ilkesel bir tavrı olur. "Bu benim adamım" diyerek, yapılan bir yanlışa arka çıkmak veya sessiz kalmak, tam anlamıyla omurgasızlıktır. Ne yazık ki bu omurgasızlık, Türkiye'deki tüm halklara, tüm gruplara mide bulandırıcı bir şekilde sirayet etmiş durumda. Biyoloji bilimine göre içinde böceklerin, solucanların, örümceklerin de bulunduğu omurgasızlar aleminin toplumsal karşılığı haline gelmiş bir ülkeye AKP gibi bir parti ve Erdoğan gibi bir lider lüks bile!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder