Aziz Nesin'in Yüz Liraya Bir Deli adlı hikaye kitabından Kul Köle isimli öyküsü...
Öyküyü ilk olarak, 10 sayfayı tek tek yazmaya üşendiğim için sayfaların fotoğrafını çekerek yayınlamıştım. Sveydalii sağ olsun, üşenmeyip yazmış hepsini bir gece sabaha kadar, kitaptaki orijinal yazımı hiç bozmadan, noktasına dokunmadan. Metni mail olarak attı. Buyrunuz, keyifle okuyunuz...
*****************************************************
İsterseniz, olayın geçtiği apartımanın adresini de verebilirim: Nişantaşı, Enginar Sokak, Nur Apartımanı.
Dört katlı apartımanın her katında ikişer daire vardı. Biz, en üst kattaki 7 numaralı daireye taşınmıştık. Karşımızdaki 8 numaralı daire boştu.
Bu apartımana taşındığımızın, sanırım, dördüncü günüydü. Akşam yemeğimizi yemiş, sinemaya gitmeye hazırlanıyorduk. Kapı çalındı. Sekiz on yaşlarında bir kız çocuğu. İşimiz yoksa, rahatsız etmezlerse annesiyle babasının bize misafirliğe geleceklerini söyledi. İsteristemez sinemaya gitmekten vazgeçtik.
Az sonra 4 numarada oturan karı koca geldiler. Bey doktormuş. Karısı, ev hanımı. Yeni tanışılan kimselerle konuşacak konu bulmak zordur. İyi ki misafir hanım konuşkan bir kadındı. Çaylarımızı içmekteydik.
- İki numarada oturanlarla tanıştınız mı? diye sordu.
Karım,
- Hayır efendim... dedi.
- Aman çok enteresan bir aile...
Karı koca, sözü birbirlerinin ağzından kaparak anlatmaya başladılar:
- Aşağıyukarı dört yıldır bu apartımanda otururlar.
- Yoo... Beş yılı geçti Hanım.
- Amma yaptınız Bey, onlar taşındığı zaman, daha bizim oğlanı memeden kesmemiştim.
- İyi söyledin ya... Sen bizim oğlanı beş yaşında mı, altı yaşında mı memeden kestin?
- Her neyse... Çook enteresan bir aile bunlar. Efendim, bunların bitek çocukları var. Ama nasıl, melek gibi bir çocuk.
- Bu kadar uslu, akıllı, terbiyeli bir çocuk, görülmemiş efendim. Terbiye de bir Allah vergisi, zorla olmuyor.
- Harika çocuklardandı. O zamanlar ondört, onbeş yaşlarında var yok... Fakat ne zekâ, ne akıl Bey'im... Sanki büyük bir adam.
- Öyle yaramazlık, haylazlık etmek yok. Sokak nedir bilmez. Durmadan okur, derslerine çalışır.
- Saçından tırnağına kadar kabiliyet... Öyle bir anne babadan öyle bir çocuk şaşılacak şey!... Allah'ın bir hikmeti işte...
- Her yıl sınıfın birincisi, iftihar listelerine geçerdi.
-Fakat neye yarar; anne, anne değil, baba, baba değil... Biri denizanası, öbürü trabzan babası...
- Bitürlü çocuğun kıymetini bilemediler. Azarlama, paylama, horlama, sopa, dayak... Ah ya Rabbi, o yavrucağızın çektiği!... Anası olacak karı, affedersiniz, yani sözüm-ona, annelik taslayacak. Gider çocuğun başına: "Haydi, ne duruyorsun uyuşuk, sünepe!... Tembel, miskin!... Bak, başkalarının çocuklarına!" Hep lafları bu. Bigün olsun çocuğun güler yüz gördüğü yok. Ah ya Rabbi, yürekler acısı...
- Üstelik döverler de... Çocuğun feryatlarına taş olsa dayanmaz da acır vallahi... Baba değil, bir canavar... O melek gibi çocuğa nasıl el kalkar!... Zavallının cebine beş kuruş harçlık koymazlar.
- İşte böyle yapa yapa, o çocuğu en sonunda zorla kötü ettiler. İftihar listelerine adı geçen çocuk, ikmale kaldı. Ertesi sene sınıfta kaldı.
- Serseri oldu çıktı oğlan... Geceleri bile eve gelmediği oluyor. Ama şimdi annesini babasını bir görseniz.
- Çocuğa kul - köle oldular. Özel hocalar mı tutmaya kalkmıyorlar, avuç dolusu paralar mı dökmüyorlar... Neye yarar, çocuğu zorla serseri ettikten sonra... Uğraşa uğraşa çocuğu berbat ettiler. Şimdi ağlayıp sızlıyorlar ama, boşuna...
- Geçen gün oğlan sofrada, annesinin başına çorba dolu tabağı fırlatmış. Kadın: "Ah yavrum, yine neye sinirlendin?..." diye ağlamaya başladı. Biz aşağı kattan duyduk...
- Öyle ana baba olmaz olsun. Ulan aşağılık herif desen, affedersiniz, ulan eşşek herif desen, affefersiniz, şimdi böyle kul - köle olacağınıza, şu çocuğun kıymetini zamanında bilseydiniz de, çocuğu da serseri etmeseydiniz, olmaz mıydı?... Haa?... Olmaz mıydı?... Zorla melek gibi çocuğu serseri yap, sonra da kul-köle ol... Zamanında kıymetini bilsene!...
Birkaç gün sonraydı. Çok yorgun olduğum için, yatmaya hazırlanıyordum. 6 numarada oturan komşularımız, "Güle güle oturun" demeye geldiler. Bunlar genç bir karı koca ile, kadının çok bilmiş annediydi.
Koltuklara oturalı beş dakika olmuş, olmamıştı, kaynana,
- 1 numaradakilerle tanıştınız mı? diye sordu.
- Hayır, henüz tanışamadık...
- Aaa... Bir tanışın da bakın. Böyle bir aile görülmemiştir.
- Ne gibi efendim?
Ne gibi olduğunu, sözü birbirlerinin ağzından kaparak, üçü birden anlatmaya başladılar:
- Evin beyini aşağıyukarı sekiz, on yıldır tanırız. Ah nasıl adamdı, dille tarif edilmez.
- Namuslu, çalışkan, dürüst... Evine, yuvasına bağlı, karısına çocuğuna düşkün...
- Ne çare, bir cadaloz karıya düşmüş ki, tasavvur edilir gibi değil. Kadın, kocasının kıymetini bitürlü anlamadı.
- Boyuna vırvır, boyuna dırdır... Zavallı adamı zorla evinden barkından soğuttu. Allah öyle kadını düşmanımın başına vermesin... Adamın kafasının etini yer: "Vay, neye geç kaldın... Vay, bana neden şunu dedin, vay neden demedin..." Adamcağızın geç kaldığı, bişey dediği, yada demediği falan da yok...
- Sonunda adam dayanamadı artık. Ağzına içkinin damlasını koymazken, her akşam içmeye başladı. Derken meyhanelere dadandı. Geceleri sabaha karşı şunun bunun sırtında eve zilzurna geliyor.
- O kadar mı yalnız? Ya karısına hakaretleri!... Nasıl küfürler ediyor, duyunca insanın yüzü kızarır.
- Dayak da atıyor. Kapıdan içeri girer girmez, bir nağra atıp, karısını ayağının altına alıyor... Dayaktan kadının heryerleri çürük içinde mosmor...
- Kadını şimdi görseniz, şaşar kalırsınız, "Kocacığım, kocacığım" diyor da bir daha demiyor. Akşam oldu mu, giyinip kuşanıp, süslenip püslenip pencere önünde kocasının yolunu gözlüyor. Tek geceleri dışarda kalmasın diye, kocasına ne içki sofraları hazırlıyor.
- Ama neye yarar efendim, iş işten geçti. O melek gibi adamı zorlaya zorlaya en sonunda şeytana çevirdi. Bundan sonra kulu - kölesi olmuş neye yarar!... Herif de her gece döve döve karısının pestilini çıkarıyor.
- Oh oldu şırfıntıya, affedersiniz, zorla istedi, kaşındı.
- A namussuz karı desen, çok affedersiniz, ulan a alçak karı desen, affedersiniz, şu kocanın kıymetini zamanında bilsen de, adamı da bu hallere sokmasan olmaz mı?... Adam sonunda bir haydut oldu, ancak o zaman kadın da yoluna saçını süpürge etti... A kaltak desen, affedersiniz, madem hanım hanımcık olmasını becerirsin, şunu önceden yapsan da... efendim?... İnsanoğluna demek, rahat batıyor.
Gece yarısını epiy geçmişti kalktıklarında.
- İyi geceler... Yine buyurun, bekleriz!... diye onları uğurlarken, eşik üstünde bile bu konuyu anlatıyorlardı.
Aradan birkaç gün geçti. Yetiştiremediğim işlerimi eve getirmiş, çalışacaktım. Masama daha yeni oturmuştum. 5 numarada oturanların hizmetçisi gelmiş, vaktimiz müsaitseymiş, Bey'le Hanım bize geleceklermiş.
- Buyursunlar...
Canlanmış şarap fıçısına benzer bir adamla malak iriliğinde bir kadın, bir de her oynak yerinden cilve dökülen kızları geldiler. Anlattıklarına bakılırsa, bunların da derdi, zoru 3 numaralı dairede oturanlarla...
- Demek tanışmadınız?... Çok tip bir adamdır. Bizim dairede memurdur. Bize yeni bir müdür gelmişti. Ama görseniz, ne centilmen, ne kibar bir adamdı. Sanki karşısındaki memur müdürmüş de, kendisi memurmuş gibi... Çok asil bir adam canım, tasavvur edemezsiniz. Gayet terbiyeli, nazik... "Efendim"siz konuşmaz. Kimseye sert bir söz söylemez. Bizim daireye şimdiye kadar böyle, bir müdür gelmemiş. Bu, 3 numarada oturan herif, bu kadar yumuşak adamı buldu ya, artık şımardı da şımardı... Müdüre çıkışır, işe geç gelir, bazen hiç gelmez. Müdür yine de sesini çıkarmaz. Yalnız, "Rica ederim efendim" diye nezaketle ihtarda bulunur. Ama kime?... Bu 3 numaradaki, verilen vazifeleri yapmaz, müdürü takmaz. Bir, iki, üç, beş... Ehhh... Artık adamda sabır kalmadı. Bey'im, bu melek gibi Müdürü o herif, nasıl zorla barut yaptı bir bilseniz... Ama yalnız ona karşı... Şimdi hele bir sabah beş dakika geç kalsın, akşam iki dakika erken çıksın... Vay vay vay... O nazik müdür buna açıyor ağzını, yumuyor gözünü... Söylemedik söz bırakmıyor. Hani o sözleri köpek işitse kudurur. Ama bu herif hepsine katlanıyor. "Ne yapayım, çoluk çocuk var. Kovulursam aç kalırım" diyor. Hem de korkusundan nasıl çalışıyor, bir görseniz... İki üç kişinin işi üstüne yüklenmiş... Şimdi böylesine ne denir? Ulan bre namussuz, haşa huzurdan, madem böyle korkacaktın, madem böyle efendi efendi çalışacaktın, peki bunu evvelden yapsana... Şu müdürü de zorla kabalaştırmasan olmaz mı? A alçak desen, affedersiniz... Bu öyle bir heriftir ki... Şimdi Müdürün başdalkavuğu, Müdür Bey'e kul - köle...
Bir gece önce sinemaya gittiğimiz için erkenden uyumak istediğimiz bir akşamdı. 2 numaralı daire komşumuz "Güle güle oturun" demeye geldiler. Çocuklarını zorlaya zorlaya serseri yapan bu aileyi çok merak ediyorduk. Oğlanı getirmemişlerdi. Daha ancak biriki cümle konuşmuştuk ki kadın,
- Beş numarada oturanlarla tanıştınız mı, aman çok acayip insanlardır... dedi.
Kocası, karısının sözünü tamamladı.
- Zavallı kızı zorlaya zorlaya sonunda kötü yola düşürdüler.
Bir karısı, bir kocası anlatıyordu:
- Efendim, bunların bir kızları var.
- Doğrusu çok güzel bir kız... Güzellik yarışmasına girse...
- Birinciliği alır...
- Kraliçe seçilir. Yalnız güzel değil...
- Çok da tatlı bir kızdı. Namuslu kızdı, neme gerek...
- Kıza yıldan yıla bir entari yapmazlar.
- Bir iskarpin...
- Almazlar... Hizmetçiler bile...
- Ondan iyi giyinir. Sonra da...
- Başında kızın bir baskı, bir baskı...
- Kızın kısmeti çıktı...
- Vermediler... Biri daha istedi...
- Ona da vermediler. Biri çok yaşlıymış, öbürü de daha...
- Çok gençmiş... Bir başkası istedi...
- Zengin diye vermediler... Sonra...
- İyi bir adam istedi, ona da...
- Fakir diye vermediler. Sonra...
- Ona da vermediler. Kızı kapıdan dışarı...
- Bırakmıyorlar. Zavallı kız, külkedisi oldu. Sinemaya bırakmazlar, bir arkadaşıyla konuşturmazlar. İşte böyle böyle...
- Derken zavallı kızı kötü yola ittiler. Şimdi kızı görseniz...
- Şaşarsınız, iki dirhem bir çekirdek. Bir çiçek oldu ki, koklayanın burnu düşer.
- Konsomatrislik yapıyormuş barlarda... Hatta...
- Randevuevine bile düşmüş, görenler var. Annesi babası derseniz...
- Kızın etrafında pervanelere döndüler: "Aman kızım üzülecek, aman yavrum sinirlenecek.."
- "Biraz çıksın dolaşsın... Haydi istersen sinemaya git kızım... Sana bu senenin moda renginden manto yaptırayım..." Kızı koyacak yer bulamıyorlar, işte en sonunda...
- Tepelerine çıkardılar. Şimdi kızın...
- Kıymetini anladılar ki...
- Şu kızın babasına, a hayvan desen, affedersiniz, gonca gül gibi kızının kıymetini zamanında bilsene a dürzü, affedersiniz... Şimdi kul - köle olmuşsun, neye yarar... Bre namuzsuz herif... sözüm buradan dışarı...
Başka bir akşam da 3 numarada oturanlar, hani şu yumuşak Müdürü zorla kabalaştıran memurla karısı geldi. Ben o akşam yıkanacaktım. Onlar "Bir sakınca yoksa gelelim mi?" diye haber gönderip sorunca yıkanmaktan vazgeçtim.
Kahvelerimizi içerken adam anlatmaya başladı:
- Dört numarada oturanlarla tanışmışsınız ama, onların ne mal olduğunu bilmezsiniz. Bu adamın Bankalar Caddesi'nde mağazası var. İthalatçılık yapar. Bunun bir de muhasebecisi var ki, namuslu insan olursa, bu kadar olur. Hem de çalışkan bir adam... Muhasebeciliği, katipliği, idare müdürlüğünü, bütün işleri bibaşına o yapıyor. Ayda da aldığı ne sanki... Topu topu altıyüz lira... Öyle adam altıyüze değil, altıbin liraya bulunmaz. Çünkü efendim, iş, hırsızlığa çok müsait. Adamcağız, ayda onbin lira iç etse, patronun ruhu bile duymaz. Gelgelelim, bu adam kırk para haram yemez, tenezzül etmez. Daha doğrusu etmezdi... Bu, bizim dört numarada oturan herif, hiç yok yere adamcağızdan beş kuruşun hesabını sorar: "Ne oldu bugün paranın üstü?..." "Sen bana bak, benim gözümden kaçmaz!", "Anlamadın mı, ben adama on para sektirtmem!...", "Sen benim gözüme baksana, ben de kül yutacak göz var mı?", "Katakulliye gelmem haaa..."
Bu, hergün böyle çekilir mi? Bigün değil, bir ay değil, tam beş sene... Ulan, işte namuslu, sadık, çalışkan bir adam bulmuşsun, kadrini, kıymetini bilsene... Buldun da bunuyorsun...
Böyle diye diye en sonunda zavallı adamı zıvanadan çıkardı. Şimdi o namuslu adam, ayda en aşağı patronuna beş on bin lira kazık atıyor. Hem de göz göre göre... Bu bizim dört numarada oturan komşumuz da sesini bile çıkaramıyor... Çünkü adam iş biliyor, becerikli. Onbin çalıyorsa yüzbin lira da kazandırıyor. Bunu çıkarıp yerine başkasını alsa, yeni gelen hırsız olacak diye çıkaramıyor. Yani dünyanın en namuslu adamını zorla hırsız yaptı çıktı. Ancak ondan sonra adamın kadrini kıymetini anladı. Böylesine ne denir Bey'im?... Ulan namussuz, affedersiniz, madem adamın aylığını arttırmak lazımdı, şu adamı zorla hırsız yapmadan arttırsan, olmaz mıydı? Şimdi, yanımdan çıkacak da işlerim bozulacak diye ödü patlıyor. Çünkü adam, herifin bütün dalaverelerini biliyor. Yalnız vergi kaçakçılığını söylese, yandı beriki... A hayvan desen, pardon yani, hak etti de, iş işten geçtikten sonra aklın başına gelmiş neye yarar...
Apartıman komşularımızdan 1 numarada oturanlarla en sonra tanıştık. Hasta olduğum bir akşamdı...
- Vakitleri müsait mi, misafir kabul ederler mi? diye haber göndermişler.
-Buyursunlar!..
1 numarada oturan komşularımızın da dertleri günleri 6 numaradaki kiracılardı.
Erkek,
- Efendim, bir karışık, acayip aile... dedi.
Kadın tamamladı:
- Aman Bey acayip de laf mı? Dünyada bulunmaz bir kadın. Bikez eşsiz bir ev kadını. Evi çiçek gibiydi. Yemek, pasta, dikiş, çiçek, on parmağında on marifet var kadının...
- Ya kültürü?... Lise mezunu ama, benim diyen üniversite mezununu cebinden çıkarır. Herşeye aklı erer. Bir konuşması var...
- Durmadan da okur...
- Öyle de güzel ki...
- Gelgelelim kocası bir avanak. Nasıl kıskanç bir adam, anlatamam. Hani kıskanılacak da ortada bişey olsa bari... Kadının kocasından başka hiçbir erkekte gözü yok. Gel de anlat herife...
- O pis herifin de nesini severdi, bilmem ki...
- Yolda beraber giderlerken, "Neye o herife baktın?" diye hiç yoktan kavga çıkarır. Kadın, "Baktımsa kör olayım" diye ağlar. Evde bitürlü, sokakta bitürlu... Evde olsa, "Neye pencerenin perdesi açık?... Karşı apartımandaki oğlan değil mi?..." Kadın, yapma, etme diye yalvarır, ağlar, para etmez... Akşam gelir, "bugün eve hangi herifi aldın?...", "Kaç zamparan var?"
- En sonunda efendim, kadın da, "Ya öyle mi, ben sana göstereyim..." demiş olacak zahir...
- Yaaa... Zavallı kadının zorla baştan çıkmasına sebep oldu. Şimdi görseniz, zamparalar evde cirit oynuyor, kocası olacak herif de zamparalara hizmet ediyor. Bikez kadına deli gibi aşık, ayrılamıyor. A namussuz desen, yani affedersiniz, madem bu kadından ayrılamayacaktın, böyle seviyordun da şu kadın sana bağlıyken kıymetini bilsen olmaz mıdı?... Şimdi kadının kölesi... "Ruhum, hayatım, emret!" diyor. Kadının "öl" dediği yerde ölecek. A pezevenk, desen yani, çok affedersiniz, ulan şu kadının kıymetini...
Bütün apartıman komşularımız bize, "Gülegüle oturun"a gelmişlerdi. Artık misafirlik sırası bizdeydi.
Bir sabah apartımandan çıkarken alt kat merdivende bir adam,
- Günaydın Beyefendi... dedi.
- Günaydın...
- Biz yeni taşındık buraya... 8 numaralı dairenin kiracısıyız.
Demrk bizim dairenin karşısındaki 8 numaraya da kiracı gelmişti. Birlikte sokağa çıktık. Otobüs durağına geldik. Konuşkan bir adammış.
- Şu bizim dairenin karşısındaki 7 numarada bir herif oturuyormuş... dedi.
7 numarada biz oturuyorduk. Adam yüzüme karşı benden "herif" diye söz edince, "orada ben oturuyorum" diyemedim.
- Ne adamlar var şu dünyada... dedi.
- Efendim bu herif, buraya taşınmadan önce, 300 lira kira ile bir apartımanda oturuyormuş. Kaloriferli, asansörlü bir apartıman dairesi. Altı oda, bir salon... Parke döşeli...E insaf Bey'im, böyle bir apartıman 300 liraya olur mu? Apartıman sahibi, "Hiç olmazsa 400 lira verin" demiş. Bu herif "Kırk para fazla vermem" diye diretmiş. Bunun üzerine iş mahkemeye düşmüş. Apartıman sahibi, "Oğlum oturacak" diye tahliye kararı alınca, bu kez herif apartıman sahibinin eline ayağına düşmüş, "Aman 800 lira vereyim de beni çıkarma!" diye yalvarmaya başlamış. Apartıman sahibi de kızmış, "Sen madem zamanında 400 lira bile vermedin, şimdi 800 değil, 8000 versen kabul değil" demiş. Bu 7 numarada oturan herif var ya, dört odalı daireyi 900 liraya tutmuş. Dört odalı daireye 900 lira verilir mi ulan?... Tabii o 900 verince apartıman sahibi bize de daha aşağı vermedi. Şimdi böylesine ne denir?... Madem 800 vereyim diye apartıman sahibine yalvaracaksın, şunu zamanında...
- Benim otobüs geldi... diyerek, o sırada durağa gelen gideceğim yerin tersine giden otobüse hemen atladım.
8 numaralı dairede oturan komşumuzun alacağı olsun, ben ona göstereceğim. Sanki ben onun ne mal olduğunu öğrenemez miyim?... İşte buyüzden apartımandaki komşularımızdan hiçbirine gidip gelmiyoruz.
************************************************************
Öykünün kitaptaki orijinal hali için Imgur linki: http://imgur.com/a/fRdbO
Öyküyü ilk olarak, 10 sayfayı tek tek yazmaya üşendiğim için sayfaların fotoğrafını çekerek yayınlamıştım. Sveydalii sağ olsun, üşenmeyip yazmış hepsini bir gece sabaha kadar, kitaptaki orijinal yazımı hiç bozmadan, noktasına dokunmadan. Metni mail olarak attı. Buyrunuz, keyifle okuyunuz...
*****************************************************
İsterseniz, olayın geçtiği apartımanın adresini de verebilirim: Nişantaşı, Enginar Sokak, Nur Apartımanı.
Dört katlı apartımanın her katında ikişer daire vardı. Biz, en üst kattaki 7 numaralı daireye taşınmıştık. Karşımızdaki 8 numaralı daire boştu.
Bu apartımana taşındığımızın, sanırım, dördüncü günüydü. Akşam yemeğimizi yemiş, sinemaya gitmeye hazırlanıyorduk. Kapı çalındı. Sekiz on yaşlarında bir kız çocuğu. İşimiz yoksa, rahatsız etmezlerse annesiyle babasının bize misafirliğe geleceklerini söyledi. İsteristemez sinemaya gitmekten vazgeçtik.
Az sonra 4 numarada oturan karı koca geldiler. Bey doktormuş. Karısı, ev hanımı. Yeni tanışılan kimselerle konuşacak konu bulmak zordur. İyi ki misafir hanım konuşkan bir kadındı. Çaylarımızı içmekteydik.
- İki numarada oturanlarla tanıştınız mı? diye sordu.
Karım,
- Hayır efendim... dedi.
- Aman çok enteresan bir aile...
Karı koca, sözü birbirlerinin ağzından kaparak anlatmaya başladılar:
- Aşağıyukarı dört yıldır bu apartımanda otururlar.
- Yoo... Beş yılı geçti Hanım.
- Amma yaptınız Bey, onlar taşındığı zaman, daha bizim oğlanı memeden kesmemiştim.
- İyi söyledin ya... Sen bizim oğlanı beş yaşında mı, altı yaşında mı memeden kestin?
- Her neyse... Çook enteresan bir aile bunlar. Efendim, bunların bitek çocukları var. Ama nasıl, melek gibi bir çocuk.
- Bu kadar uslu, akıllı, terbiyeli bir çocuk, görülmemiş efendim. Terbiye de bir Allah vergisi, zorla olmuyor.
- Harika çocuklardandı. O zamanlar ondört, onbeş yaşlarında var yok... Fakat ne zekâ, ne akıl Bey'im... Sanki büyük bir adam.
- Öyle yaramazlık, haylazlık etmek yok. Sokak nedir bilmez. Durmadan okur, derslerine çalışır.
- Saçından tırnağına kadar kabiliyet... Öyle bir anne babadan öyle bir çocuk şaşılacak şey!... Allah'ın bir hikmeti işte...
- Her yıl sınıfın birincisi, iftihar listelerine geçerdi.
-Fakat neye yarar; anne, anne değil, baba, baba değil... Biri denizanası, öbürü trabzan babası...
- Bitürlü çocuğun kıymetini bilemediler. Azarlama, paylama, horlama, sopa, dayak... Ah ya Rabbi, o yavrucağızın çektiği!... Anası olacak karı, affedersiniz, yani sözüm-ona, annelik taslayacak. Gider çocuğun başına: "Haydi, ne duruyorsun uyuşuk, sünepe!... Tembel, miskin!... Bak, başkalarının çocuklarına!" Hep lafları bu. Bigün olsun çocuğun güler yüz gördüğü yok. Ah ya Rabbi, yürekler acısı...
- Üstelik döverler de... Çocuğun feryatlarına taş olsa dayanmaz da acır vallahi... Baba değil, bir canavar... O melek gibi çocuğa nasıl el kalkar!... Zavallının cebine beş kuruş harçlık koymazlar.
- İşte böyle yapa yapa, o çocuğu en sonunda zorla kötü ettiler. İftihar listelerine adı geçen çocuk, ikmale kaldı. Ertesi sene sınıfta kaldı.
- Serseri oldu çıktı oğlan... Geceleri bile eve gelmediği oluyor. Ama şimdi annesini babasını bir görseniz.
- Çocuğa kul - köle oldular. Özel hocalar mı tutmaya kalkmıyorlar, avuç dolusu paralar mı dökmüyorlar... Neye yarar, çocuğu zorla serseri ettikten sonra... Uğraşa uğraşa çocuğu berbat ettiler. Şimdi ağlayıp sızlıyorlar ama, boşuna...
- Geçen gün oğlan sofrada, annesinin başına çorba dolu tabağı fırlatmış. Kadın: "Ah yavrum, yine neye sinirlendin?..." diye ağlamaya başladı. Biz aşağı kattan duyduk...
- Öyle ana baba olmaz olsun. Ulan aşağılık herif desen, affedersiniz, ulan eşşek herif desen, affefersiniz, şimdi böyle kul - köle olacağınıza, şu çocuğun kıymetini zamanında bilseydiniz de, çocuğu da serseri etmeseydiniz, olmaz mıydı?... Haa?... Olmaz mıydı?... Zorla melek gibi çocuğu serseri yap, sonra da kul-köle ol... Zamanında kıymetini bilsene!...
Birkaç gün sonraydı. Çok yorgun olduğum için, yatmaya hazırlanıyordum. 6 numarada oturan komşularımız, "Güle güle oturun" demeye geldiler. Bunlar genç bir karı koca ile, kadının çok bilmiş annediydi.
Koltuklara oturalı beş dakika olmuş, olmamıştı, kaynana,
- 1 numaradakilerle tanıştınız mı? diye sordu.
- Hayır, henüz tanışamadık...
- Aaa... Bir tanışın da bakın. Böyle bir aile görülmemiştir.
- Ne gibi efendim?
Ne gibi olduğunu, sözü birbirlerinin ağzından kaparak, üçü birden anlatmaya başladılar:
- Evin beyini aşağıyukarı sekiz, on yıldır tanırız. Ah nasıl adamdı, dille tarif edilmez.
- Namuslu, çalışkan, dürüst... Evine, yuvasına bağlı, karısına çocuğuna düşkün...
- Ne çare, bir cadaloz karıya düşmüş ki, tasavvur edilir gibi değil. Kadın, kocasının kıymetini bitürlü anlamadı.
- Boyuna vırvır, boyuna dırdır... Zavallı adamı zorla evinden barkından soğuttu. Allah öyle kadını düşmanımın başına vermesin... Adamın kafasının etini yer: "Vay, neye geç kaldın... Vay, bana neden şunu dedin, vay neden demedin..." Adamcağızın geç kaldığı, bişey dediği, yada demediği falan da yok...
- Sonunda adam dayanamadı artık. Ağzına içkinin damlasını koymazken, her akşam içmeye başladı. Derken meyhanelere dadandı. Geceleri sabaha karşı şunun bunun sırtında eve zilzurna geliyor.
- O kadar mı yalnız? Ya karısına hakaretleri!... Nasıl küfürler ediyor, duyunca insanın yüzü kızarır.
- Dayak da atıyor. Kapıdan içeri girer girmez, bir nağra atıp, karısını ayağının altına alıyor... Dayaktan kadının heryerleri çürük içinde mosmor...
- Kadını şimdi görseniz, şaşar kalırsınız, "Kocacığım, kocacığım" diyor da bir daha demiyor. Akşam oldu mu, giyinip kuşanıp, süslenip püslenip pencere önünde kocasının yolunu gözlüyor. Tek geceleri dışarda kalmasın diye, kocasına ne içki sofraları hazırlıyor.
- Ama neye yarar efendim, iş işten geçti. O melek gibi adamı zorlaya zorlaya en sonunda şeytana çevirdi. Bundan sonra kulu - kölesi olmuş neye yarar!... Herif de her gece döve döve karısının pestilini çıkarıyor.
- Oh oldu şırfıntıya, affedersiniz, zorla istedi, kaşındı.
- A namussuz karı desen, çok affedersiniz, ulan a alçak karı desen, affedersiniz, şu kocanın kıymetini zamanında bilsen de, adamı da bu hallere sokmasan olmaz mı?... Adam sonunda bir haydut oldu, ancak o zaman kadın da yoluna saçını süpürge etti... A kaltak desen, affedersiniz, madem hanım hanımcık olmasını becerirsin, şunu önceden yapsan da... efendim?... İnsanoğluna demek, rahat batıyor.
Gece yarısını epiy geçmişti kalktıklarında.
- İyi geceler... Yine buyurun, bekleriz!... diye onları uğurlarken, eşik üstünde bile bu konuyu anlatıyorlardı.
Aradan birkaç gün geçti. Yetiştiremediğim işlerimi eve getirmiş, çalışacaktım. Masama daha yeni oturmuştum. 5 numarada oturanların hizmetçisi gelmiş, vaktimiz müsaitseymiş, Bey'le Hanım bize geleceklermiş.
- Buyursunlar...
Canlanmış şarap fıçısına benzer bir adamla malak iriliğinde bir kadın, bir de her oynak yerinden cilve dökülen kızları geldiler. Anlattıklarına bakılırsa, bunların da derdi, zoru 3 numaralı dairede oturanlarla...
- Demek tanışmadınız?... Çok tip bir adamdır. Bizim dairede memurdur. Bize yeni bir müdür gelmişti. Ama görseniz, ne centilmen, ne kibar bir adamdı. Sanki karşısındaki memur müdürmüş de, kendisi memurmuş gibi... Çok asil bir adam canım, tasavvur edemezsiniz. Gayet terbiyeli, nazik... "Efendim"siz konuşmaz. Kimseye sert bir söz söylemez. Bizim daireye şimdiye kadar böyle, bir müdür gelmemiş. Bu, 3 numarada oturan herif, bu kadar yumuşak adamı buldu ya, artık şımardı da şımardı... Müdüre çıkışır, işe geç gelir, bazen hiç gelmez. Müdür yine de sesini çıkarmaz. Yalnız, "Rica ederim efendim" diye nezaketle ihtarda bulunur. Ama kime?... Bu 3 numaradaki, verilen vazifeleri yapmaz, müdürü takmaz. Bir, iki, üç, beş... Ehhh... Artık adamda sabır kalmadı. Bey'im, bu melek gibi Müdürü o herif, nasıl zorla barut yaptı bir bilseniz... Ama yalnız ona karşı... Şimdi hele bir sabah beş dakika geç kalsın, akşam iki dakika erken çıksın... Vay vay vay... O nazik müdür buna açıyor ağzını, yumuyor gözünü... Söylemedik söz bırakmıyor. Hani o sözleri köpek işitse kudurur. Ama bu herif hepsine katlanıyor. "Ne yapayım, çoluk çocuk var. Kovulursam aç kalırım" diyor. Hem de korkusundan nasıl çalışıyor, bir görseniz... İki üç kişinin işi üstüne yüklenmiş... Şimdi böylesine ne denir? Ulan bre namussuz, haşa huzurdan, madem böyle korkacaktın, madem böyle efendi efendi çalışacaktın, peki bunu evvelden yapsana... Şu müdürü de zorla kabalaştırmasan olmaz mı? A alçak desen, affedersiniz... Bu öyle bir heriftir ki... Şimdi Müdürün başdalkavuğu, Müdür Bey'e kul - köle...
Bir gece önce sinemaya gittiğimiz için erkenden uyumak istediğimiz bir akşamdı. 2 numaralı daire komşumuz "Güle güle oturun" demeye geldiler. Çocuklarını zorlaya zorlaya serseri yapan bu aileyi çok merak ediyorduk. Oğlanı getirmemişlerdi. Daha ancak biriki cümle konuşmuştuk ki kadın,
- Beş numarada oturanlarla tanıştınız mı, aman çok acayip insanlardır... dedi.
Kocası, karısının sözünü tamamladı.
- Zavallı kızı zorlaya zorlaya sonunda kötü yola düşürdüler.
Bir karısı, bir kocası anlatıyordu:
- Efendim, bunların bir kızları var.
- Doğrusu çok güzel bir kız... Güzellik yarışmasına girse...
- Birinciliği alır...
- Kraliçe seçilir. Yalnız güzel değil...
- Çok da tatlı bir kızdı. Namuslu kızdı, neme gerek...
- Kıza yıldan yıla bir entari yapmazlar.
- Bir iskarpin...
- Almazlar... Hizmetçiler bile...
- Ondan iyi giyinir. Sonra da...
- Başında kızın bir baskı, bir baskı...
- Kızın kısmeti çıktı...
- Vermediler... Biri daha istedi...
- Ona da vermediler. Biri çok yaşlıymış, öbürü de daha...
- Çok gençmiş... Bir başkası istedi...
- Zengin diye vermediler... Sonra...
- İyi bir adam istedi, ona da...
- Fakir diye vermediler. Sonra...
- Ona da vermediler. Kızı kapıdan dışarı...
- Bırakmıyorlar. Zavallı kız, külkedisi oldu. Sinemaya bırakmazlar, bir arkadaşıyla konuşturmazlar. İşte böyle böyle...
- Derken zavallı kızı kötü yola ittiler. Şimdi kızı görseniz...
- Şaşarsınız, iki dirhem bir çekirdek. Bir çiçek oldu ki, koklayanın burnu düşer.
- Konsomatrislik yapıyormuş barlarda... Hatta...
- Randevuevine bile düşmüş, görenler var. Annesi babası derseniz...
- Kızın etrafında pervanelere döndüler: "Aman kızım üzülecek, aman yavrum sinirlenecek.."
- "Biraz çıksın dolaşsın... Haydi istersen sinemaya git kızım... Sana bu senenin moda renginden manto yaptırayım..." Kızı koyacak yer bulamıyorlar, işte en sonunda...
- Tepelerine çıkardılar. Şimdi kızın...
- Kıymetini anladılar ki...
- Şu kızın babasına, a hayvan desen, affedersiniz, gonca gül gibi kızının kıymetini zamanında bilsene a dürzü, affedersiniz... Şimdi kul - köle olmuşsun, neye yarar... Bre namuzsuz herif... sözüm buradan dışarı...
Başka bir akşam da 3 numarada oturanlar, hani şu yumuşak Müdürü zorla kabalaştıran memurla karısı geldi. Ben o akşam yıkanacaktım. Onlar "Bir sakınca yoksa gelelim mi?" diye haber gönderip sorunca yıkanmaktan vazgeçtim.
Kahvelerimizi içerken adam anlatmaya başladı:
- Dört numarada oturanlarla tanışmışsınız ama, onların ne mal olduğunu bilmezsiniz. Bu adamın Bankalar Caddesi'nde mağazası var. İthalatçılık yapar. Bunun bir de muhasebecisi var ki, namuslu insan olursa, bu kadar olur. Hem de çalışkan bir adam... Muhasebeciliği, katipliği, idare müdürlüğünü, bütün işleri bibaşına o yapıyor. Ayda da aldığı ne sanki... Topu topu altıyüz lira... Öyle adam altıyüze değil, altıbin liraya bulunmaz. Çünkü efendim, iş, hırsızlığa çok müsait. Adamcağız, ayda onbin lira iç etse, patronun ruhu bile duymaz. Gelgelelim, bu adam kırk para haram yemez, tenezzül etmez. Daha doğrusu etmezdi... Bu, bizim dört numarada oturan herif, hiç yok yere adamcağızdan beş kuruşun hesabını sorar: "Ne oldu bugün paranın üstü?..." "Sen bana bak, benim gözümden kaçmaz!", "Anlamadın mı, ben adama on para sektirtmem!...", "Sen benim gözüme baksana, ben de kül yutacak göz var mı?", "Katakulliye gelmem haaa..."
Bu, hergün böyle çekilir mi? Bigün değil, bir ay değil, tam beş sene... Ulan, işte namuslu, sadık, çalışkan bir adam bulmuşsun, kadrini, kıymetini bilsene... Buldun da bunuyorsun...
Böyle diye diye en sonunda zavallı adamı zıvanadan çıkardı. Şimdi o namuslu adam, ayda en aşağı patronuna beş on bin lira kazık atıyor. Hem de göz göre göre... Bu bizim dört numarada oturan komşumuz da sesini bile çıkaramıyor... Çünkü adam iş biliyor, becerikli. Onbin çalıyorsa yüzbin lira da kazandırıyor. Bunu çıkarıp yerine başkasını alsa, yeni gelen hırsız olacak diye çıkaramıyor. Yani dünyanın en namuslu adamını zorla hırsız yaptı çıktı. Ancak ondan sonra adamın kadrini kıymetini anladı. Böylesine ne denir Bey'im?... Ulan namussuz, affedersiniz, madem adamın aylığını arttırmak lazımdı, şu adamı zorla hırsız yapmadan arttırsan, olmaz mıydı? Şimdi, yanımdan çıkacak da işlerim bozulacak diye ödü patlıyor. Çünkü adam, herifin bütün dalaverelerini biliyor. Yalnız vergi kaçakçılığını söylese, yandı beriki... A hayvan desen, pardon yani, hak etti de, iş işten geçtikten sonra aklın başına gelmiş neye yarar...
Apartıman komşularımızdan 1 numarada oturanlarla en sonra tanıştık. Hasta olduğum bir akşamdı...
- Vakitleri müsait mi, misafir kabul ederler mi? diye haber göndermişler.
-Buyursunlar!..
1 numarada oturan komşularımızın da dertleri günleri 6 numaradaki kiracılardı.
Erkek,
- Efendim, bir karışık, acayip aile... dedi.
Kadın tamamladı:
- Aman Bey acayip de laf mı? Dünyada bulunmaz bir kadın. Bikez eşsiz bir ev kadını. Evi çiçek gibiydi. Yemek, pasta, dikiş, çiçek, on parmağında on marifet var kadının...
- Ya kültürü?... Lise mezunu ama, benim diyen üniversite mezununu cebinden çıkarır. Herşeye aklı erer. Bir konuşması var...
- Durmadan da okur...
- Öyle de güzel ki...
- Gelgelelim kocası bir avanak. Nasıl kıskanç bir adam, anlatamam. Hani kıskanılacak da ortada bişey olsa bari... Kadının kocasından başka hiçbir erkekte gözü yok. Gel de anlat herife...
- O pis herifin de nesini severdi, bilmem ki...
- Yolda beraber giderlerken, "Neye o herife baktın?" diye hiç yoktan kavga çıkarır. Kadın, "Baktımsa kör olayım" diye ağlar. Evde bitürlü, sokakta bitürlu... Evde olsa, "Neye pencerenin perdesi açık?... Karşı apartımandaki oğlan değil mi?..." Kadın, yapma, etme diye yalvarır, ağlar, para etmez... Akşam gelir, "bugün eve hangi herifi aldın?...", "Kaç zamparan var?"
- En sonunda efendim, kadın da, "Ya öyle mi, ben sana göstereyim..." demiş olacak zahir...
- Yaaa... Zavallı kadının zorla baştan çıkmasına sebep oldu. Şimdi görseniz, zamparalar evde cirit oynuyor, kocası olacak herif de zamparalara hizmet ediyor. Bikez kadına deli gibi aşık, ayrılamıyor. A namussuz desen, yani affedersiniz, madem bu kadından ayrılamayacaktın, böyle seviyordun da şu kadın sana bağlıyken kıymetini bilsen olmaz mıdı?... Şimdi kadının kölesi... "Ruhum, hayatım, emret!" diyor. Kadının "öl" dediği yerde ölecek. A pezevenk, desen yani, çok affedersiniz, ulan şu kadının kıymetini...
Bütün apartıman komşularımız bize, "Gülegüle oturun"a gelmişlerdi. Artık misafirlik sırası bizdeydi.
Bir sabah apartımandan çıkarken alt kat merdivende bir adam,
- Günaydın Beyefendi... dedi.
- Günaydın...
- Biz yeni taşındık buraya... 8 numaralı dairenin kiracısıyız.
Demrk bizim dairenin karşısındaki 8 numaraya da kiracı gelmişti. Birlikte sokağa çıktık. Otobüs durağına geldik. Konuşkan bir adammış.
- Şu bizim dairenin karşısındaki 7 numarada bir herif oturuyormuş... dedi.
7 numarada biz oturuyorduk. Adam yüzüme karşı benden "herif" diye söz edince, "orada ben oturuyorum" diyemedim.
- Ne adamlar var şu dünyada... dedi.
- Efendim bu herif, buraya taşınmadan önce, 300 lira kira ile bir apartımanda oturuyormuş. Kaloriferli, asansörlü bir apartıman dairesi. Altı oda, bir salon... Parke döşeli...E insaf Bey'im, böyle bir apartıman 300 liraya olur mu? Apartıman sahibi, "Hiç olmazsa 400 lira verin" demiş. Bu herif "Kırk para fazla vermem" diye diretmiş. Bunun üzerine iş mahkemeye düşmüş. Apartıman sahibi, "Oğlum oturacak" diye tahliye kararı alınca, bu kez herif apartıman sahibinin eline ayağına düşmüş, "Aman 800 lira vereyim de beni çıkarma!" diye yalvarmaya başlamış. Apartıman sahibi de kızmış, "Sen madem zamanında 400 lira bile vermedin, şimdi 800 değil, 8000 versen kabul değil" demiş. Bu 7 numarada oturan herif var ya, dört odalı daireyi 900 liraya tutmuş. Dört odalı daireye 900 lira verilir mi ulan?... Tabii o 900 verince apartıman sahibi bize de daha aşağı vermedi. Şimdi böylesine ne denir?... Madem 800 vereyim diye apartıman sahibine yalvaracaksın, şunu zamanında...
- Benim otobüs geldi... diyerek, o sırada durağa gelen gideceğim yerin tersine giden otobüse hemen atladım.
8 numaralı dairede oturan komşumuzun alacağı olsun, ben ona göstereceğim. Sanki ben onun ne mal olduğunu öğrenemez miyim?... İşte buyüzden apartımandaki komşularımızdan hiçbirine gidip gelmiyoruz.
************************************************************
Öykünün kitaptaki orijinal hali için Imgur linki: http://imgur.com/a/fRdbO