ANA SAYFA

16 Ekim 2016 Pazar

Söz anlamını yitirdiğinde


Bu yazı herhangi bir politik mesaj, toplumsal kaygı vb taşımamaktadır. Sadece kişisel tarihime düştüğüm bir nottur. Hem ileride bu yazılara baktıkça hangi yollardan geçtiğimi anımsamama hem de 2016 Türkiye'sinin ne durumda olduğunu görmeme yarayacaktır.


Yazmak ne zaman anlamlıdır? Yazdıklarınız gerçekten birilerine, bir yerlere ulaştığında. Burada okunurluktan bahsetmiyorum elbette. Kastettiğim, yazının işlevselliği ve her alandaki mücadeleye somut katkı sunması.



Üç buçuk aydır (darbe girişiminden 15 gün öncesi başlayan bir süreç) Facebook hesabımı açmadım bile, çok istisnai bir iki durumu saymazsak. Çok benzer nedenler, bir süredir Twitter'da da kendini göstermeye başladı. Malum, bir süredir FETÖ adı altında cemaate karşı bir operasyon yürütüyor iktidar. Bu operasyonların salt cemaati vurmayacağını, zamanla yayılarak hepimize dokunacağını ve acilen örgütlenerek bu gidişin nasıl sonlandırılabileceği üzerine kafa yorulması gerektiğini daha önce de yazdım. Oysa bugün Türkiye'de çoğunluğun muhalefet anlayışı şu: İktidar mensubu herhangi biri çıkıp cemaatle ilgili bir şeyler söyler, "Bunları zaten AKP güçlendirdi, zamanında da bunu söylemişlerdi cemaat için" biçimli paylaşımlar yapılır (o da sosyal medyada) ve bu paylaşımlar yüzlerce, binlerce insan tarafından desteklenerek "toplumsal muhalefet"in dibine vurulur. Artık bir gerizekalının bile bildiği şeyleri tekrarlamak, ortaokul çağındaki bir çocuğun yapabildiği ve hiçbir işlevselliği olmayan "durum tespitleri"ni paylaşmak, ama buna karşın çözüme yönelik herhangi bir şeyin konuşulmaması ve çözümün bir parçası olmaya yanaşmamak... Sosyal medyayı domine eden kişilerin yaptığı şey, sadece tribünlere oynayıp alkış almaktan ibaret ve bu kadar işlevsiz, zekadan yoksun, çözüme en ufak bir katkısı bulunmayan tespitlerin bu kadar alıcı bulması can sıkıcı. Dön dolaş; "AKP şunu yaptı, AKP bunu yaptı, ülkeyi bu hale getirdi, böyle zarar verdi..." Eee? Bunları bilmeyen mi var? Tamam, AKP çok kötü. Cemaati de AKP büyüttü. Beşikteki bebe bile biliyor bunu. Sonra? Çözüm önerin ne? O kalabalığın arasında sesimizi duyurmakta zorlandığımız gibi, duyan birkaç kişi için de bir şey değişmiyor; üstelik söylediklerimize hak verenler dahil. Zaten en kötüsü de bu ya. Şikayet ettikleri sistemi bizzat besleyen kitle, besleyenleri de eleştirdiği halde eleştirdiklerinden zerre farkları olmadığının da farkında değil. Yani elleriyle besleyip büyüttükleri bataklıktan şikayet eden, durum anlatıldığında da ya kabul etmeyen ya da etse bile en ufak bir tavır değişikliğinde bulunmayan kitleye yazmanın, bir şeyler anlatmanın, bu beyhude çabanın ne kadar aptalca olduğu ortada değil mi? Üstelik bahsettiğim kitle de "aklı başında" sandığımız kişilerden oluşuyor, "ortalama" olarak nitelediklerimizden söz etmiyorum.

Aynı şekilde, feminist bir arkadaşla konuşmakta olduğumuz konuda da aynı durum geçerli. Bir tweet düştü timeline'a. Feno denen bir kişinin tweet'i. Şahsı, öncesinde de yine timeline'ıma düşen tweet'lerinden biliyorum. Profil sayfasına girip baktım. Her iki cümlesinden biri; "aq, oç, anasını sikeyim, ananın amı..." vb. Siyaset yazarken de böyle, maç izlerken de böyle, herhangi bir şeyden söz ederken de böyle. Takip edenlere baktım tanıdıklarım arasında, manzara feci felaket. Timeline'ında sürekli cinsiyetçilik eleştirisinde bulunan kadın arkadaşlardan tut, yine "aklı başında" sandığımız ve bu konularda sürekli eleştiri getiren kadınlara kim istersen var. Yine ortalamayı saymıyorum burada. Arkadaşa da söylediğim gibi; durum buyken, biz hangi cinsiyetçilikle ve eril dille mücadele edip kime ne anlatıyoruz ki? Tüm o küfürleri (isterse "Ben normalde küfür paylaşmam ama" ile başlayan cümlelerle hafifletilmeye çalışılsın) beğenerek, paylaşarak, hatta hiç etkileşime girilmese bile takip ederek meşru zemine oturtan bunca kadın (ki özellikle vurguluyorum, aklı başında sandıklarımızdan söz ediyorum hep) varken, bizim cinsiyetçilik/erillik karşıtı bir şeyler anlatıp akıntıya kürek çekmemizin ne anlamı var? En basitinden; erkek arkadaşları bu konuda uyarmaya kalktığımızda "Kadınlar bile şikayetçi değil, bu kadar kadın takip ediyor ve paylaşıyor" gibisinden yüzde yüz haklı bir savunma getirdikleri anda, verecek hiçbir yanıtımız kalmıyor. Hem mağduru oldukları cinsiyetçiliği ve erilliği besleyip hem de bundan (hakları varmış gibi) şikayet eden grubun ne mücadelesi var ki, neye destek olmak için neyi yazacaksın? Yazma kısmı dahi bir kenara, bu konuda mücadele etmek veya mücadeleye destek vermek bile gereksiz.

Sorun şu ki; yazdıklarım, beğenenlerde bile bir şeyin değişmesine yaramıyorsa ve her şey aynı tas aynı hamam devam ediyorsa, yazmak benim açımdan anlam ifade etmiyor demektir. Çünkü politik yazıları bir karşılığı olsun, bir işe yarasın, bir şeye dokunsun diye yazıyorum. Bahsettiğim tutarlılıkta ve bilinç düzeyinde birinin okumasına zaten gerek yok. Diğer kitle de okuyup beğendiği halde kendini sorgulamak yerine eleştirdiği sistemi beslemeye devam ediyorsa, o yazı hiç yazılmasa da olur. Yazıyorsun, "Keysi çok güzel yazmışsın, ellerine sağlık" denip paylaşılıyor, ancak bunu söyleyen, yapan kişide bile bir değişikliğe neden olmuyor. O yüzden birçok alandan çekilmenin daha akıllıca olduğunu düşünüyorum kendi adıma. Feminist arkadaşın itirazına verdiğim yanıt gibi; direkt mağduru olmadığım, mağdurları tarafından beslenen konunun müdahili olmak yersiz. Musibetten dahi akıllanmayan bir toplum olduğumuz düşünüldüğünde, herkesin hak ettiğini yaşamasına izin vermek gerekiyor.

Bu, hiç yazı yazmayacağım anlamına gelmiyor elbette. Belki daha kişisel, daha çok kendim açısından notlardan oluşacak, bilmiyorum. Ama örneğin tutup da kadın hakları, cinsiyetçilik, cinsel şiddetle mücadele gibi alanlara, öğrenci hareketlerine, ülkedeki gündeme, örgütlülüğün gerekliliği gibi konulara dair olmayacak. En azından bir süre.

Devrimciliğin, vazgeçmemek olduğunu söyler bazı arkadaşlar. Kendi alanımdaki mücadeleden vazgeçiyor değilim zaten. Sadece, değmediğini gördüğüm alanlarda boşa nefes tüketmek, akıntıya kürek çekmek gereksizliğini kenara bırakıyorum.

Hak edenin, hak ettiğini yaşamasını dileklerimle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder