futbolla arası olan biri değilim. desteklediğim, sempatizanı olduğum birkaç takım var: barcelona, liverpool, beşiktaş, adana demirspor. evet, tamamen siyasi nedenlerle. barça hayranlığım biraz daha ayrıdır gerçi. öyle maç izleyen biri de değilim normalde. çok çok nadiren, çok özel maçlar olursa arkadaşlarımla falan izlerim kırk yılda bir. onun dışında derbi maçlardan bile son anda haberim olur, sosyal medya sağ olsun. beşiktaş kalecisinin tolga zengin olduğunu dün öğrendim, o kadar söyleyeyim. ama takım sorduklarında, yine de “çarşılıyım” derim.
1980 öncesi dev-genç’li olan abim hasta beşiktaşlı, öyle böyle değil ama. kuzenlerimden küçük kardeş hasta fenerli, abisi hasta beşiktaşlı. abim geldi geçenlerde. haberi duyunca kuzenler de geldi. rakılar açıldı, sohbet ediyoruz. konu nasıl döndü dolaştı hatırlamıyorum, futbola geldi bir ara. beşiktaşlı olan kuzenim, düğün gününü bile beşiktaş maçı tarihine göre ayarlamıştı, öyle bir manyak. ben bu olayı anlatınca, “zaten beşiktaşlı olmak, ancak manyaklıkla açıklanabilir bir şey” dedi abim. başladı anlatmaya…
sene 1982. ligin son iki maçı. beşiktaş ve trabzonspor arasında müthiş bir şampiyonluk yarışı var. sondan ikinci maç beşiktaş-trabzon maçı. 1-0 kazanan şampiyon olacak. maç istanbul’da, inönü stadyumunda. 12 eylül darbesinin üzerinden 2 sene geçmiş, sıkıyönetim devam ediyor. akşamları sokağa çıkma yasağı var, 06.00’da bitiyor yasak. abim örgüt üyeliğinden aranıyor. mecidiyeköy civarında bir yerde saklanıyor o vakitler.
- o gün beşiktaş’ın trabzon’la maçı var. örgüt disiplinimizi hiç bozmadık. sokağa çıktığımızda, beş yüz metre ileride ne olduğunu görmek, bilmek zorundayız. düşüncesizce adım atma şansımız yok. diğer yandan da beşiktaş aşkı var. maç çok önemli. sabah beşte kalktım. kendi kendimi yiyorum. o maça gitmem lazım.
o kadar kritik bir maç ki, eğer berabere biterse son maça kalacak şampiyonluk yarışı. beşiktaş’ın son maçı eskişehir’de, eskişehirspor’la. eskişehirspor de kümede kalma mücadelesi veriyor. yenilirse küme düşecek, o yüzden maça asılması lazım. trabzon ise adanaspor ile oynayacak ama kendi sahasında oynamanın avantajını yaşayacak.
şimdi nasıl bilmiyorum ama, o yıllarda maç günü stadın önünde müthiş kuyruk olurdu. bilet almak için sabah erken saatlerde sıraya girmek gerekirdi. hatta bilet kuyruklarında karaborsacılar olur, ön sıralardan kuyruğa girmek için o karaborsacılara para verilir, onların yerine geçilirdi sıraya. abim takmış kafaya, o gün o maça gidecek. erkenden evden çıkıp stada giderek bir an önce bilet alma telaşında. evde dönüp dolaşıyor, saat oluyor 05.45. yasağın bitmesine 15 dakika var. “ulan çıkarım şimdi, ben zaten meydana gidene kadar saat altı olur, yasak biter” diyor ve daha fazla dayanamayıp çıkıyor evden. sokağı kesiyor, etraf temiz. tam mecidiyeköy meydana doğru çıkmak üzereyken polis ekibi kesiyor yolunu.
- nereye gidiyorsun?
altında siyah pantolon, üzerinde beyaz gömlek, boynunda beşiktaş atkısı var.
- abi bugün beşiktaş’ın maçı var, stada gidiyorum.
+ sokağa çıkma yasağı olduğunu bilmiyor musun?
- abi, şampiyonluk maçı. birazdan biter yasak. erkenden stada gitmem lazım.
+ alın bunu arabaya!
haydaaa… kaçsa kaçamaz. karakola giderse durum zaten sakat. yapacak da bir şey yok. çaresiz biniyor arabaya. ekip otosu gayrettepe’ye doğru ilerliyor. “şimdi sıçtık” diyor abim. oraya girerse, çıkması mümkün değil! devrim uğruna değil, düpedüz beşiktaş aşkına gidecek. neden on beş dakika daha beklemediğine küfrediyor kendi kendine. ekip otosu gayrettepe şubesi’nin önünden dönüp devam ediyor. şişli karakoluna götürüleceğini düşünüyor abim bu kez. gayrettepe’ye oranla iyi gibi ama zaten aranan biri olduğu için de ne kadar iyi olabilir ki sonuçta? bu arada henüz kendisine kimlik kontrolü yapılmadığını fark ediyor. ne yapmak istediklerini, ne yapabileceklerini düşünüyor. ekip, şişli karakolunu da geçiyor. durum iyice tuhaf, tuhaf olduğu için de korkutucu bir hâl almaya başlıyor. bir belirsizlik var ortada. düşünüyor abim, ileride bir de osmanbey karakolu var, herhalde oraya götürülüyor ama neden öyle bir şey yapıyorlar ki acaba? yol boyunca herhangi bir konuşma da olmuyor pek. bu da ayrıca ilginç. daha önce gözaltına alınmışlığı da var, işkenceden geçmişliği de. polisin ne yapacağını bilir genelde. bu seferki çok bambaşka bir şey. böyle düşüne düşüne giderken, osmanbey karakolu’nu da geçiyor otomobil. irkiliyor abim. ulan üç tane karakol var civarda götürebilecekleri. burayı da geçtiklerine göre, bu iş başka bir yere gidiyor. otomobildekileri iyice incelemeye başlıyor abim. yoksa bunlar normal polis değil mi? sakın şehir dışına götürülüyor olmasın? infaza götürüldüğü geçiyor bir an kafasından ama kimlik kontrolü yapılmamış, infaza gitmesi için şimdilik bir gerekçe yok ortada. otomobil maçka yoluna sapıyor. hoppalaaa… gözleri arabanın kapısına ilişiyor. kapıyı açıp atlayarak kaçmayı düşünüyor. çünkü bu işin sonu zaten hayır değil, en azından canını kurtarmayı deneyebilir. maçka parkı’na yöneliyor otomobil.
- düşünüyorum; bunlar normal polis olsa, beni üç karakoldan birine götürürlerdi. mit falan olsa, şehir dışında infaz ederlerdi belki ama kimlik kontrolü de yapılmadı. maçka parkı’nda ne yapacaklarını da anlamadım. kimse soru sormuyor, bir şey söylemiyor. niyetlerini anlasam, ona göre bir formül düşüneceğim. maçka parkı'nın kapısına doğru gidiyoruz biz.
gece yasak başladıktan sonra sokaklarda yakalananlar, duruma göre ya karakola götürülür ya da karakolda yer kalmadığı için spor salonları, parklar gibi geniş alanlara. maçka parkı’na da gece gözaltına alınanları toplayıp getirmişler, bir yığın insan var içeride. bu yakalananların hepsi suçlu olmayabiliyor. kimisi gidecek yeri olmayan evsiz barksızlar, kimisi yasak saatini kaçırmış sıradan yurttaş. kimlik kontrolü sonunda “temiz” oldukları görülürse, yasak bitene kadar gözaltında tutuluyor, sonra serbest bırakılıyorlar.
ekip otosunun maçka parkına ulaşması, yasaktan ötürü yollar bomboş olduğu için 10-12 dakika falan sürüyor. parkın kapısına yakın bir yerde duruyor otomobil. kimsede çıt yok, en ufak bir hareket yok. komiser önce saatine, ardından göz ucuyla parkın kapısına bakıyor. az sonra da parkın kapısı açılıyor, gözaltına alınanlar serbest bırakılıyor. yığınla insan çıkıyor parktan koşarak.
- üzerimize doğru insan seli akıyor, koşarak geliyorlar. ben de şaşkınlıkla izliyorum olan biteni.
komiser iniyor otomobilden. arka kapıyı açarak abimin kolundan tutup indiriyor aşağıya. sağına soluna bakındıktan sonra dönüyor abime;
- şimdi kaybolup gidiyorsun buradan, bir daha yasak saati dışarı çıkmıyorsun. bu maçı alamazsanız, bir dahaki sefere bacaklarını kırarım senin. koş ulan!
meğer komiser de beşiktaşlıymış. yasak bitene kadar 15 dakika dolaştırmışlar abimi. maçka parkı’na da, kalabalığın arasına karışır gider diye getirmişler.
- komiserin yüzüne baktım, belli belirsiz gülümsüyor bana. iki beşiktaşlı birbirimize göz kırptık. kalabalığın arasına karışıp uzaklaştım oradan, doğru stada…
o günkü maç 0-0 bitti. bir sonraki hafta trabzonspor kendi sahasında adanaspor’u 1-0 yendi. beşiktaş – eskişehirpor maçı ise ayrı bir efsane oldu. beşiktaş 2-1 öndeyken, sahanın karışması sonucu hakem talat tokat76. dakikada maçı tatil edecekti. (bkz: 13 haziran 1982 eskişehirspor beşiktaş maçı)
hükmen galip geldiği açıklanan beşiktaş, 15 yıl aradan sonra şampiyon olmuştu o yıl.
- beşiktaş aşkı böyle bir şey. ne devrimcisi normal tepki verebiliyor, ne polisi.
1980 öncesi dev-genç’li olan abim hasta beşiktaşlı, öyle böyle değil ama. kuzenlerimden küçük kardeş hasta fenerli, abisi hasta beşiktaşlı. abim geldi geçenlerde. haberi duyunca kuzenler de geldi. rakılar açıldı, sohbet ediyoruz. konu nasıl döndü dolaştı hatırlamıyorum, futbola geldi bir ara. beşiktaşlı olan kuzenim, düğün gününü bile beşiktaş maçı tarihine göre ayarlamıştı, öyle bir manyak. ben bu olayı anlatınca, “zaten beşiktaşlı olmak, ancak manyaklıkla açıklanabilir bir şey” dedi abim. başladı anlatmaya…
sene 1982. ligin son iki maçı. beşiktaş ve trabzonspor arasında müthiş bir şampiyonluk yarışı var. sondan ikinci maç beşiktaş-trabzon maçı. 1-0 kazanan şampiyon olacak. maç istanbul’da, inönü stadyumunda. 12 eylül darbesinin üzerinden 2 sene geçmiş, sıkıyönetim devam ediyor. akşamları sokağa çıkma yasağı var, 06.00’da bitiyor yasak. abim örgüt üyeliğinden aranıyor. mecidiyeköy civarında bir yerde saklanıyor o vakitler.
- o gün beşiktaş’ın trabzon’la maçı var. örgüt disiplinimizi hiç bozmadık. sokağa çıktığımızda, beş yüz metre ileride ne olduğunu görmek, bilmek zorundayız. düşüncesizce adım atma şansımız yok. diğer yandan da beşiktaş aşkı var. maç çok önemli. sabah beşte kalktım. kendi kendimi yiyorum. o maça gitmem lazım.
o kadar kritik bir maç ki, eğer berabere biterse son maça kalacak şampiyonluk yarışı. beşiktaş’ın son maçı eskişehir’de, eskişehirspor’la. eskişehirspor de kümede kalma mücadelesi veriyor. yenilirse küme düşecek, o yüzden maça asılması lazım. trabzon ise adanaspor ile oynayacak ama kendi sahasında oynamanın avantajını yaşayacak.
şimdi nasıl bilmiyorum ama, o yıllarda maç günü stadın önünde müthiş kuyruk olurdu. bilet almak için sabah erken saatlerde sıraya girmek gerekirdi. hatta bilet kuyruklarında karaborsacılar olur, ön sıralardan kuyruğa girmek için o karaborsacılara para verilir, onların yerine geçilirdi sıraya. abim takmış kafaya, o gün o maça gidecek. erkenden evden çıkıp stada giderek bir an önce bilet alma telaşında. evde dönüp dolaşıyor, saat oluyor 05.45. yasağın bitmesine 15 dakika var. “ulan çıkarım şimdi, ben zaten meydana gidene kadar saat altı olur, yasak biter” diyor ve daha fazla dayanamayıp çıkıyor evden. sokağı kesiyor, etraf temiz. tam mecidiyeköy meydana doğru çıkmak üzereyken polis ekibi kesiyor yolunu.
- nereye gidiyorsun?
altında siyah pantolon, üzerinde beyaz gömlek, boynunda beşiktaş atkısı var.
- abi bugün beşiktaş’ın maçı var, stada gidiyorum.
+ sokağa çıkma yasağı olduğunu bilmiyor musun?
- abi, şampiyonluk maçı. birazdan biter yasak. erkenden stada gitmem lazım.
+ alın bunu arabaya!
haydaaa… kaçsa kaçamaz. karakola giderse durum zaten sakat. yapacak da bir şey yok. çaresiz biniyor arabaya. ekip otosu gayrettepe’ye doğru ilerliyor. “şimdi sıçtık” diyor abim. oraya girerse, çıkması mümkün değil! devrim uğruna değil, düpedüz beşiktaş aşkına gidecek. neden on beş dakika daha beklemediğine küfrediyor kendi kendine. ekip otosu gayrettepe şubesi’nin önünden dönüp devam ediyor. şişli karakoluna götürüleceğini düşünüyor abim bu kez. gayrettepe’ye oranla iyi gibi ama zaten aranan biri olduğu için de ne kadar iyi olabilir ki sonuçta? bu arada henüz kendisine kimlik kontrolü yapılmadığını fark ediyor. ne yapmak istediklerini, ne yapabileceklerini düşünüyor. ekip, şişli karakolunu da geçiyor. durum iyice tuhaf, tuhaf olduğu için de korkutucu bir hâl almaya başlıyor. bir belirsizlik var ortada. düşünüyor abim, ileride bir de osmanbey karakolu var, herhalde oraya götürülüyor ama neden öyle bir şey yapıyorlar ki acaba? yol boyunca herhangi bir konuşma da olmuyor pek. bu da ayrıca ilginç. daha önce gözaltına alınmışlığı da var, işkenceden geçmişliği de. polisin ne yapacağını bilir genelde. bu seferki çok bambaşka bir şey. böyle düşüne düşüne giderken, osmanbey karakolu’nu da geçiyor otomobil. irkiliyor abim. ulan üç tane karakol var civarda götürebilecekleri. burayı da geçtiklerine göre, bu iş başka bir yere gidiyor. otomobildekileri iyice incelemeye başlıyor abim. yoksa bunlar normal polis değil mi? sakın şehir dışına götürülüyor olmasın? infaza götürüldüğü geçiyor bir an kafasından ama kimlik kontrolü yapılmamış, infaza gitmesi için şimdilik bir gerekçe yok ortada. otomobil maçka yoluna sapıyor. hoppalaaa… gözleri arabanın kapısına ilişiyor. kapıyı açıp atlayarak kaçmayı düşünüyor. çünkü bu işin sonu zaten hayır değil, en azından canını kurtarmayı deneyebilir. maçka parkı’na yöneliyor otomobil.
- düşünüyorum; bunlar normal polis olsa, beni üç karakoldan birine götürürlerdi. mit falan olsa, şehir dışında infaz ederlerdi belki ama kimlik kontrolü de yapılmadı. maçka parkı’nda ne yapacaklarını da anlamadım. kimse soru sormuyor, bir şey söylemiyor. niyetlerini anlasam, ona göre bir formül düşüneceğim. maçka parkı'nın kapısına doğru gidiyoruz biz.
gece yasak başladıktan sonra sokaklarda yakalananlar, duruma göre ya karakola götürülür ya da karakolda yer kalmadığı için spor salonları, parklar gibi geniş alanlara. maçka parkı’na da gece gözaltına alınanları toplayıp getirmişler, bir yığın insan var içeride. bu yakalananların hepsi suçlu olmayabiliyor. kimisi gidecek yeri olmayan evsiz barksızlar, kimisi yasak saatini kaçırmış sıradan yurttaş. kimlik kontrolü sonunda “temiz” oldukları görülürse, yasak bitene kadar gözaltında tutuluyor, sonra serbest bırakılıyorlar.
ekip otosunun maçka parkına ulaşması, yasaktan ötürü yollar bomboş olduğu için 10-12 dakika falan sürüyor. parkın kapısına yakın bir yerde duruyor otomobil. kimsede çıt yok, en ufak bir hareket yok. komiser önce saatine, ardından göz ucuyla parkın kapısına bakıyor. az sonra da parkın kapısı açılıyor, gözaltına alınanlar serbest bırakılıyor. yığınla insan çıkıyor parktan koşarak.
- üzerimize doğru insan seli akıyor, koşarak geliyorlar. ben de şaşkınlıkla izliyorum olan biteni.
komiser iniyor otomobilden. arka kapıyı açarak abimin kolundan tutup indiriyor aşağıya. sağına soluna bakındıktan sonra dönüyor abime;
- şimdi kaybolup gidiyorsun buradan, bir daha yasak saati dışarı çıkmıyorsun. bu maçı alamazsanız, bir dahaki sefere bacaklarını kırarım senin. koş ulan!
meğer komiser de beşiktaşlıymış. yasak bitene kadar 15 dakika dolaştırmışlar abimi. maçka parkı’na da, kalabalığın arasına karışır gider diye getirmişler.
- komiserin yüzüne baktım, belli belirsiz gülümsüyor bana. iki beşiktaşlı birbirimize göz kırptık. kalabalığın arasına karışıp uzaklaştım oradan, doğru stada…
o günkü maç 0-0 bitti. bir sonraki hafta trabzonspor kendi sahasında adanaspor’u 1-0 yendi. beşiktaş – eskişehirpor maçı ise ayrı bir efsane oldu. beşiktaş 2-1 öndeyken, sahanın karışması sonucu hakem talat tokat76. dakikada maçı tatil edecekti. (bkz: 13 haziran 1982 eskişehirspor beşiktaş maçı)
hükmen galip geldiği açıklanan beşiktaş, 15 yıl aradan sonra şampiyon olmuştu o yıl.
- beşiktaş aşkı böyle bir şey. ne devrimcisi normal tepki verebiliyor, ne polisi.