Ama bitmedi...
Yıllardır yazıp çizdiklerimi, anlatmaya çalıştıklarımı ve bunlara verilen tepkileri düşünüyorum şimdilerde. Tüm uyarılarıma "Korku senaryoları yazıp duruyorsun, içimizi karartıyorsun" diyen arkadaşların şimdi ne düşündüğünü bilmiyorum. Hiç de sormadım kendilerine. Başlarda, 15 Temmuz gecesi ve takip eden üç gün boyunca kafalarına dank edeceğini düşünüyordum. Şimdi o konuda bile zerre inancım yok.
Çoğunluğun kafasındaki tablo şu: 15 Temmuz gecesi bir darbe girişimi oldu. Hükumet bu girişimi püskürttü. Üç aylık OHAL ilan edildi. Bu üç ay boyunca cemaatçileri temizleyecekler, sonra ortalık durulacak, biz de kaldığımız yerden devam edeceğiz. Cemaatçi olmadığımız için bizi ilgilendiren bir şey yok.
Hayır, böyle olmayacak. Gazeteci Ceyda Karan'ın geçenlerde bir televizyon programında söylediği gibi; "Devlet çöküyor şu an." Mevcut tabloyu tam olarak betimleyip olası senaryoları, ihtimalleri yazmaya artık gerek duymuyorum. Bunların hiçbir önemi kalmadı artık benim açımdan. Son bir gayretle çırpındığımız zamanlarda Pokemon kovalayıp "Laiklik beee" tweet'leri atanlarla bir şey yapılamayacağı gibi, bir şey anlatmak da gereksiz. Bir toz bulutu var havada ve ardından çok daha büyük bir karanlığın çökeceği aşikâr.
Artık geldiğimiz noktada, "Ne darbe ne diktatörlük. Üçüncü bir yol için neler yapabiliriz?" diye sorması, düşünmesi gereken kitle hâlâ gayet rahat bir biçimde hayatlarını sürdürüyor ve sanki hiçbir şey yokmuş gibi eğlencelerine devam ediyorsa, söz anlamını yitirmiş demektir son kertede.
Zaman zaman söylediğim bir söz var: Bu ülke için asıl tehlike AKP değil, solculardır. Okumuşun cahili çok tehlikelidir, derim hep. Ülke bugünlere gelirken hiçbir şey yapmayıp keyfini sürdüren, eğlencesinden feragat etmeyen, uyaranlara burun kıvırıp felaket tellallığıyla suçlayanlar, kendilerini solcu olarak tanımlayan başta ulusalcılar, Kemalistler ve sosyalistlerin bir kısmıydı. Yine aynı kitle durumun o kadar farkında değil, o kadar umursamaz, o kadar rahat bir tutum içinde ki, tehlike dediğim şeyi de bu oluşturuyor. Bu kadar tembel, bu kadar lakayt, bu kadar kendi keyfine düşkün, bu kadar kör, bu kadar kibirli, bu kadar ben merkezci bir muhalefetin varlığı, otoriter bir iktidarın varlığından çok daha tehlikelidir.
Şu son bir haftada yaşananların ardından artık silkelenip kendilerine geleceklerini düşünürken görüyorum ki, büyük çoğunluk aynı tas aynı hamam devam ediyor. OHAL'in sadece cemaate yönelik olduğunu, üç ay sonra kalkacağını ciddi ciddi düşünen bir halk var. Sokağı izliyorum, aynı rahatlık. Sosyal medyaya bakıyorum, aynı umursamazlık... Ara ara o aptalca umut telkin eden sözlere denk geliyorum: "Her gecenin sonu aydınlıktır", "Türkiye bir gün bu baskıcı rejimden kurtulacak" vs... Çok güzel temenniler bunlar ama nasıl olacağına dair hiç kimsenin somut bir şey söylediği yok. Evet, her gecenin sonu aydınlıktır da, kutuplarda altı ay sürüyor o gece! İran devrimi 37 sene önce yapıldı ve İran hâlâ aydınlığı görmüş değil. 37 yıl, insan hayatı için çok önemli bir zaman dilimi; insan ömrünün yarısı. Süslü, boyalı sözlerle çıkmayacağız aydınlığa. O çok özlediğimizi söylediğimiz "Tek derdimizin falanca olduğu yıllar", peri kızının sihirli değneğiyle gelmeyecek.
"En dibi görmeden yükselemiicez. Böyle top gibi, en dibe vurucaaaazzz, sonra oradan tekrar çıkıcaaaz" fasaryasını yıllardır dinlerim. 1 Kasım seçimlerinden sonra bu blogda yazdığım yazıda buna verdiğim yanıtı belirtmiştim. Yine bu ezberi tekrarlayan bir siyasetçiye, aynen şunları söyledim yıllar önce; "O topun yükselebilmesi için zeminin beton olması gerek. Oysa zemin balçık. Fıs diye gömülür kalır o top çarptığı yerde. Dahası, top da patlak. Sert bir zemine vursa bile yükselemez!"
Tamam, peki, durum kötü. Peki ne yapacağız? Hiçbir şey!... Soranlara söylüyorum; bu halkla hiçbir şey yapılamaz! Bugün hâlâ şu tabloda bile nasıl örgütlenip nasıl mücadele etmek gerektiğini, darbeyi de diktatörlüğü de reddedip üçüncü yol arayışına girmeyi konuşmak yerine aynı lümpenlikle, aynı rahatlıkla, aynı vurdumduymazlıkla zevzek zevzek yaşayan bu halkla hiçbir şey ya-pı-la-maz!
Diğer olasılıkları geçerek söylüyorum; bu hükumet ve OHAL ile devam eden süreç salt cemaatçileri vurmayacak. AKP, kendisine muhalif olan tüm kesimleri hedef alacak; apolitikleri bile! O yüzden önereceğim yegâne şey; imkânı olanlar yurtdışı seçeneklerini çok hızlı bir şekilde değerlendirsin. Hiç vakit kaybetmeden, hemen bugün, şimdi!
Mücadele gibi bir şey söz konusu değil. Zira birlikte mücadele edebileceğin bir halk yok yanında. Hâlâ iyimser tablolar çizen, hâlâ bireysel lümpen hayatını sürdüren, hâlâ saç baş yolduracak cinsten vurdumduymazlık içinde milyonlarca insan var ve bunlar için nefes tüketmek bile zaman kaybı. Artık uzun uzun yazıp anlatma gereği duymuyorum hiçbir şeyi. O aşamayı geçtim. Somutlaştırmak için şöyle tasvir edeyim: İnşaat çöküyor, o büyük gürültüyü herkes duyduğu halde "Bana bir şey olmaz" diyerek sanki bir şey yokmuş gibi davranıyor, "Yahu kalkıp yerden kalas alın, şuraya destek verin, şuraya bastırın" diye bağırıyorsun ama kimsenin umrunda değil. İnşaat çöküyor ve sen elindeki kalasla tek başına hiçbir şey yapamazsın. Dışarı at kendini, yoksa enkazın altında kalacaksın.
Ya yurtdışına gitme imkânı olmayanlar? Geçmiş olsun... Eğer kafayı Game of Thrones'tan kaldırabilselerdi, bugün zaten bunu konuşuyor olmayacaktık. Bu kitle için de mücadele etmeye değmez zaten. Bazı devrimci yapılar kendi mahallelerinde mücadelelerini sürdürecektir. Onların durumu ayrı. Zaten onlara da bir parça kulak verilmiş olsaydı, şimdi bu toz bulutunun içinde boğulmuyor olacaktık.
Velhasıl; bir avuç insan koca bir ülkeyi sırtlayıp kaldıramaz. Geçmişte de olduğu gibi, o ağırlığın altında ezilir ve ağır bedeller öder. Kalan çoğunluğa, o bir avuç insana yardıma gelmeleri için seslenmeye gerek yok. Onların akıbetini, 1958 yılında Aziz Nesin yazmıştı; Ah biz eşekler...
Aziz Nesin'in "Ah Biz Eşekler" adlı öyküsünü okumak için tıklayın: http://eksi-cassey-jones.blogspot.de/2016/07/ah-biz-esekler.html
Nereye kayboldunuz ?
YanıtlaSilMerhaba,
SilBir süredir şehir değişikliği için uğraşıyorum. Biraz onun koşuşturması vardı, hâlâ da sürüyor. En kısa zamanda blog yazılarına devam etmeyi amaçlıyorum.